Bizim çocuklar ve köşedeki adamlar
Bizim çocukları bilirsiniz; sokaklardaki köpeklerimizdir onlar. Biz, ‘bizim çocuklar’ diyoruz ama başkaları bir süredir ‘katiller, yırtıcılar, öldürülmesi gereken canlılar’ olarak etiketlemeye çabalıyor bu güzel çocukları.
Onların en küçük bir hata payına yer yok. Biraz fazla yüksek sesle havlasa, hatta sevgi gösterisine kalkışsa ve birisinin de korkacağı tutsa, yandı işte bizim çocuklar. Hele korkan kişi koşar, oraya buraya atarsa kendini, yaralanırsa hepten yandılar. Hem o hem tüm arkadaşları vahşi bir sürek avının hedefi oluverir hemen.
Bizim çocuklar çok güzeldir. Yaşam alanlarını çalan, onları aç bırakan, her vesileyle zulmeden insan türüne bile sadakatle ve baştan verilmiş sevgi puanlarıyla ve dostlukla yaklaşır hep.
Şu an bu yazıyı yazarken bile, sokaktan sesleri geliyor bizim çocukların. Birisi çok yüksek perdeden ulumaya yakın havlıyor, ötekiler onu izliyor. Muhtemelen alfa köpek sürüsünü uyarıyor.
“Şehirlerde sürü mü olurmuş?” diyorlar ya, olur tabii… Dört köpek bir ‘sürü’ demektir. Birlikte yaşayan, birlikte dolaşan ve birbirini tanıyan köpekler sürüdür. Ama köşecilerin abarttığı kervanlar halinde yüzlerce köpek değildir burada kastedilen ‘sürü’. Tabii bilmemek değil, öğren(e)memek ayıp.
Kedi, köpek ve bazı hayvanların ‘evcilleşme’ dediğimiz süreç sonunda ‘insanla’ yaşaması gerçekten şaşırtıcıdır. Bazı insanlar bunu anlar ve kıymetini bilir, bazıları ise şuursuz bir saldırı pozisyonu alır. İşte bizim çocuklara amansızca saldıran köşe adamlarından söz etmek isterim bu gün.
Bu adamlar yer yer ve zaman zaman ortaya çıkıp köpekleri canavar gibi göstermeye çalışan; onları korumaya çalışanları da akıllarınca sığ kelime dağarcıklarıyla aşağılamaya çalışan köşe tipleridir. Geçtiğimiz günlerde bir tanesi, ‘Kayseri’de köpek saldırısı sonucu öldüğü iddia edilen bir öğrenci’ üzerinden bize ve bizim çocuklara bir saldırmış ki evlere şenlik.
Köşe dediysek, gazete köşeleri yanında ekran köşelerini de anlamak gerek. Kimi yazarak, kimi konuşarak köpek düşmanlığı yaymaya çalışıyor. Tabii bu vesileyle topluma, insana yaranma arzusu, ucuz kahramanlık falan da yan etki olarak kendilerine dönecek diye düşünüyorlar. Kısmen dönüyor da. Ama daha fazlası bizim çocukların dostlarından dönüyor hoşlarına gitmese de. Çünkü biz yaşama hakkı için ortalığa revan olduk, beğenilmek, para kazanmak, alkış almak, ego sıvamak için değil. Bu yüzden zor bizimle baş etmek. Neyse…
O aşağıladıkları, ‘it’ diye küfürlere doladıkları bitli kıllı pislik torbalarının ‘neden böyle hesapsızca sevildiğini’ anlamıyorlar; çünkü hayatlarında ne böyle sevdiler, ne sevildiler. Bu sevgiyi anlamalarını beklemek, hele yaşamalarını ummak bir ütopya; ancak ‘adalet’ ve yaşama hakkını anlamak zorundalar. Çünkü bizim çocuklar konuşup anlatamıyorsa biz varız. Onların sesiyiz, hak arayıcısıyız ve dostlarıyız.
Bizim çocuklara saldırmak çok prim yapıyor bu aralar. Hele bir çocuk korkmuşsa, kadın ürkmüşse falan kıyametler kopuyor. Köpek hayvandır, insan üstündür diye bağırmaya başlıyorlar her köşeden, köşegen köşegen… Bir hayvana karşı tüm medya üzerinden ağlaşarak ‘acz’ ifade etmeye çalışan insanlar aslında çok umut kırıcı. Neyse, bu da ayrı bir konu.
Mesela onların yasal haklarını, yaşam haklarını savunmaya çalışan avukatlardan bahsederken “Ötekiler hemen zıpladı” diye bir cümle bile kurulmuş köşelerden birinde… “Biz öteki değiliz, zıplamayız; hak ararız” diye yazmak vardı ama, anlamayacağı için gerek yok. Köpeklere olan dostluklarını bir kere daha ispat ettiler yazmış; anlamış hayret, sanki saklı gizli bizim çocuklara dostluğumuz. Ancak tehlikeli olan bu konuyu ‘din’ tartışması altına taşımaya çalışmaları.
Herkes bilir ki, çoğumuz din siyaset ve her türlü tartışmadan öte, ‘yaşama haklarını savunmak’ dışında bir tavır taşımayız. Ki bu da her şeydir zaten. Kendi sığ kafalarında bu köşe adamları ‘din düşmanları, hükümet düşmanları, partimizin düşmanları, falanca düşmanları, filanca düşmanları’ diye illa bir etiket yapıştırmak için bizi kolluyorlar. Tek etiketimiz, hayvan dostu, yaşam hakkı savunucusu olmaktır. Nokta….
Çünkü her siyasetten birçok insanla görüşüyoruz bizi anlayan, anlamayan. Yani bu etiket tutmaz. Ha bir de, tepkilerimizi tanımladıkları gibi yumurtlamıyor, yazıyor ve sesimizi çıkartıyoruz. Hem de güvenli sığ paslanmış köşelerden sinsice değil; sokaklarda mahkemelerde, her yerde gürül gürül ses çıkartıyoruz.
Köşecinin yorumcuları da almışlar gazı, köşeden köşeden veryansın ediyorlar köpekleri öldürmeyin diyenlere. “Evlerine alsınlar, hepsine baksınlar”, çözümleri bu. Beğenmediğini eve kapatmak… Onları tartışmaya bile değmez. Ama kalabalık olunca ölümcül bir tehlike yarattıkları doğru.
Bir diğeri insanlar korkudan evden çıkamıyor, vahşet sokaklarda ama hayvan ‘seviciler’ (ki burada güya bir aşağılama var) yüzünden belediyeler çalışamıyor yazmış köşesinden. Belediyeler üzerinde böylesi bir etkimiz olsaydı, gerçekten iyi olurdu. Zehirli iğneli tüfeklerle sokakları kan gölüne çeviren, barınak denilen zindanlara canlarımızı toplayıp açlıkla, hastalıkla, dayakla ölüme gönderen belediyelerin bizim yüzümüzden iş yapamadığını söylemek de sanki istemeden yapılmış bir övgü gibi olmuş bize.
Yine bir diğer köşe adamı ‘hayvanperestler’ diye vermiş öfkesine gazı. Bu nasıl bir düşmanlık ve nasıl aciz bir tavırdır? Diğer köşecilerden farklı olarak kendisini daha aydın (!), daha medeni sayan biri bu üstelik. “Evvropee” diye ezik ezik bağıran, bazı ataları gibi “Sokakta hayvan olmaz” diye buyuruyor köşesinden. Muhalif ya, sanıyor ki ne söylese kabul edilecek. Yok öyle yaşama yağma. Sabahları kar, kış demeden kendi hayatından çalıp bizim çocukları besleyen kadınlara da saldırmayı ihmal etmemiş bu muhalif köşe adamı. Kedileri, ‘az zeki’ diye tanımlamış. Belli ki her şeyi biliyor, herkesten çok biliyor. Ve tabii “Biz de hayvan seviyoruz” klasiği de eksik olmuyor. Sonradan gelecek kötü cümleler ve düşmanlığı bu cümle gizler sanıyorlar. Son olarak da “Kedi-köpek ev hayvanıdır, sokak hayvanı değildir” buyurmuş. Dört duvar hiçbir hayvanın yaşama alanı değildir. Bizler bu köşeciler, benzerleri ve avanalerinden korumak için dört duvara korumaya aldığımız kedi-köpeğe üzülüyoruz. Ha kaldı ki aldık, üç gün sonra tüm binadan işsiz-güçsüz emekli takımı mahkemelere koşar, “Hayvanları tahliye edin” diye. Köşeciler de sevinerek izler. Tıklarını sayar falan…
Genellikle bir yerin yöneticisi emekli ve asosyal insanlar takar bizim çocuklara kafayı. Önderleri de köşeci adamlardır. Yıllar önce adında hınç olan birisi vardı. Hala arada sırada köpeklere sarar ama artık eski performansı kalmadı, dikkate alan yok onu. Yeni saldırgan köşeciler daha çok ilgi topluyor.
Bir köşeci daha var ki onun söylemi çok tehlikeli. “Bir insanın hayatı söz konusu ise milyonlarca hayvanın önemi yoktur, tüm sokak köpekleri uyutulmalıdır” (Bu zehirli iğne ile öldürmektir, yumuşatmak için uyutmak denir. Uyumalardan uyanılır, ölümden dönüş yok oysa) diye buyurmuş.
Milyonlarca canlı… Üstelik çoğu kendisinden çok daha zeki, yaşama mahiri, güzel, ve mucizevi. Ama bu köşeci sadece insan olması, konuşabilmesi ve yazabilmesi nedeniyle “Milyonlarca hayvan ölsün” diyebiliyor. Bu söylemle yılın hümanisti seçileceğini sanıyor olabilir.
Bir tek insanın hayatına küçücük bir fayda sağladı ya da sağlar mı diye düşündüm ister istemez. İsimlerini vermedim yazıda, köpek düşmanlığı primcisi köşecilerin; yeterince küfür yediler her mecrada. Anlayana ömür boyu yeter zaten. Derdimiz bu değil; ‘bizim çocukları köşelerin karanlık adamlarının kalemine teslim etmeyeceğimizi’ bildirmek istedim. Hem de milyonlarca hayvan dostunun ortak cümlesi olarak, emin olarak.
Oturun köşenizde, yaşama yararlı bir şeyler yapın. İnsanın kendi sığ dünyası dışına çıkması, evreni anlaması, başka canlılarla hemhal olmasından falan bahsedin. Ki insan diye, yazar diye anılasınız geçip gittiğinizde bu diyardan. Tabii tercih sizin, yukarıda bahsedilen köşe eskisi (ve türevleri) gibi kötülükle ve bedduayla anılmak istiyorsanız bu da bir tercih. Bizim çocuklar yalnız değil.
“Hoşşt” dediğinizde onlar korkar, siner, susar belki; ama hakaret için bize de “Hoşt” demeye cüret ettiğinizde aynı çizgide ve sertlikte cevaplarınızı alırsınız. (ahlaken ve yaşama bakış çizgisini tutturamayız ama hak konusunda mutlaka köşeye düşer cevabımız.)
Zehirli yazılarınızdan etkilenip onlara zehirli yiyecekle gidenler de olur, oluyor maalesef. Bizim çocuklar kötülüğü ‘insan’ kılığında gelince sezemiyor ve acılar içinde kıvranarak ölüyorlar ya vebali sizindir. O ellerin ucunda sizin olduğunuzu biz biliyoruz ve atiye havale etmeyi de düşünmüyoruz. Onlar ölür, sesleri çıkamaz; ama biz sizi sizin silahınız olan kalemlerimizle; ve sizde olmayan ‘samimi yaşam savunumuzla’ o köşelere gömeriz de haberiniz olmaz.
Bilin ki bizim çocuklar, sizin köşeler günün birinde iyi, adil, zeki insanlarla dolup tertemiz aydınlık ve yaşam kokulu olduğunda; sizin isminiz cisminiz unutulduğunda bile var olacaklar. Bu da burada not olarak dursun…
Av.Hülya YALÇIN
Hayvanlara Adalet Derneği Başkanı