Camate Dersim Ne Qedino
Kişisel kompleksler, üretmeden yönetme hastalıkları, başkalarına ait emekleri sömürme ve kullanma haksızlığı eklenince…
FDG (Avrupa Dersim Dernekleri Federasyonu)’de yaşanan üzücü manzara üzerine bir süreci anlatma ihtiyacı duydum.
Dersim ve Munzur’la ilgili yürütülen çalışmaların mutfağında onlarca yılını vermiş barajlar, festival vb. konularda üretilen projelerin fikir ve örgütlenme öncülüğünü yapmış biri olarak, 15 Şubat 1998’de kurulan Dersim Dayanışma Kurulu’nun Koordinatörü sıfatıyla Diyaspora’da bulunan tüm Dersimlileri çalışmalara dahil etmek, dayanışma ve birliği sağlamak amacıyla Avrupa’ya gittim.
Almanya başta olmak üzere, 10 ülkede panel, konferans ve eğitim çalışmaları şeklinde 60’a yakın etkinlik düzenledi. 1999 Ekim’inde başlatılan bu çalışmalar 2002 Temmuz’una kadar aralıksız devam etti.
O Tarihlerde Almanya’nın Köln ve Berlin kentlerinde tüzellik kazanmış iki derneğimiz vardı. Almanya, Hollanda, Fransa, Avusturya, Belçika ve İsviçre’de ise inisiyatif, platform ve vakıf şeklinde de tüzellik kazanmamış kurumlar vardı.
Avrupa’daki Dersimlilerin siyasi deneyimli olanlarının birçoğu, Alevi örgütlenmeleri başta olmak üzere Devrimci ve yurtsever kurumlarda mücadele yürütüyordu.
Dersim Dayanışma Kurulu’nun Munzur Festival Projesi ile barajlara karşı yürüttüğü çalışmaları büyük başarılar kazandı. 100 binlerle ifade edilen kitleselleşmeler oluştu. Bu dinamizm Dünyanın dört bir tarafındaki Dersimlileri harekete geçirdi. Birçok yerde lokal ve bağımsız şekilde dernekleşmeye gittiler. Herkes kendi bulunduğu yerden kültürel, tarihi, siyasi ve hatta coğrafi kurumlar oluşturdu.
Değişik siyasi gelenekler bu atmosferden yararlanarak tabanlarını güçlendirme yoluna gittiler. (Ki ben bunu doğal karşılıyorum. Karşıladım da) Doğal karşılamadığım Munzur ve Dersim’i ikinci plana itip, SİYASİ DÜRTÜLERİNİ VEYA PARTİLERİNİN ÇIKARLARINI ÖNE ALMA davranışıydı.
Buna kişisel kompleksler, üretmeden yönetme hastalıkları, başkalarına ait emekleri sömürme ve kullanma haksızlığı eklenince… Toplumumuz ve dayanışmamız dağınık hale geldi.
Tunceli Derneği Genel Merkezi’nin devletçe kapatılmasından sonra gruplaşan tabanımızda çok ciddi kırılmalar yaşandı. Birlik sağlanamadan bozulmuş oldu. Yurt içinde ve yurtdışında Munzur ve Dersim için mücadele etme iddiası taşıyan herkes, kendi bulunduğu zaviyeden çalışmalar yürüttü.
İstanbul’da, kapanan derneğin yerine kurulduğu iddia edilen dernek, herkes tarafından sahiplenilmedi. Birkaç yıl içinde kapandı. İlk yıllarda ilçe bazında sadece Pülümür ve Pertek dernek sahibi idi. Sonra Ovacık, Hozat, Mazgirt, Nazımiye ve Çemişgezek sırasıyla dernekleştiler.
Ankara, İzmir, Adana, Mersin, Kocaeli, Gemlik ve Gebze’de (Mudanya kapanmıştı) bulunan Tunceli (Dersim adı o zaman kullanılamıyordu) Derneklerine Bursa, Dersim Merkez, Elazığ, Eskişehir, İzmir’de 5 tane daha (Bornova, Aktepe, Gaziemir, Konak, Narlıdere), İstanbul’da Anadolu Yakası, Gazi, Bağcılar, İkitelli gibi dernekler de eklendi.
Bu arada Genel Merkez kapandığında (2000 yılı) birlikte olan dernekler kapanış sonrası tartışmalarda bölündüler. Bir kısmı 2003 başında kurulan Munzur Çevre Derneği etrafında, bir kısmı 2004 sonunda kurulan TUDEF ( Bugünkü DEDEF) etrafında kümelendi. Ayrıca çok sayıda köy ve aşiret derneği kuruldu. Geçmiş süreçlerde çalışmış, emek vermiş ve bireysel olarak kanaat önderi konumunda olanlar, önce Munzur Aydınlar ve Sanatçılar Platformu’nu kurdular. O yürümeyince çalışmalarına Dersim Araştırmalar Merkezi’ni kurarak devam ettiler.
Avrupa’da da aynı manzaralar yaşandı. Yaşanıyor.
Dersim topraklarında halen ikâmet eden kurumlar ise kendilerini ev sahibi görüp nüfus olarak on kat daha fazla olan Diyasporadaki Dersimlilere misafir muamelesi uygulamak istediler. Yurtiçi ve yurtdışı Meclis kurma çalışmaları da cabası…
Bütün bu lokalize edilmiş toplumumuz ve kurumlarımız yaptıkları çalışmalarla DEVLETİN KULAĞINA KAR SUYU KAÇIRMAYI BAŞARMIŞLARDIR DA…
Fakat birlik ve kurumsal disiplin içinde gidilmiş olsaydı on kat daha verimli olunurdu.
FDG’nin bu açıklamasını, kurumsal yöre örgütlülüğümüzün taşıdığı karekterin sürecini anlatarak tepki veriyorum. Kitaplar dolusu arşivimi yayınlama fırsatım olursa halkımız çok daha engin bilgilere belgeli bir biçimde ulaşacaktır. Mayıs ayından sonra bu yönde bir çalışma başlatmayı düşünüyorum.
FDG’de yaşanan bu manzaraya ilişkin söyleyeceğim fazla bir şey yok. Üzülüyorum sadece. Mahkemelerdeki cebelleşmelerden ziyade, Sözlü Tarih Projesi ile ilgili alınan YAZILI KURUM KARARLARI ile, Proje çalışmalarında yer almış olan Şükrü Aslan, Cemal Taş, Yüceer ve Leyla Gündüzkanat’ın yazılı tanıklık açıklamaları daha doyurucu olacaktır kanaatini taşıyorum.
Ortada hiç hoş olmayan bir manzara var. Ve topyekun tüm Dersimliler olarak yıpranıyoruz.
Herkes oturup düşünsün. Faydadan çok zarar verecek işler yapmak zorunda değilsiniz.
Çok şey yazılabilir, ama yazının başlığını koydum: “CAMATE DERSİM NE QEDİNO***”
***Not: “CAMATE DERSİM NE QEDİNO”, “Dersimlilerin tartışmaları bitmez” demektir.
Eskilerimiz ihtiyaç duydukları zaman herkesi biraraya getirerek toplantılar düzenlerdi.
Toplantının kendisine CAMAT denirdi. Kelime ‘cemaatten’ geliyor. Bu da insanların bir arada oldukları alamını taşıyor.
Bazı toplantılarda sonuca varılmaz, çok sayıda tekrarı olurdu. Halk serzeniş veya alay etme (Tiye alma) anlamında bu deyimi kullanır: “CAMAT’E DERSİM NE QEDİNO”
Zazaca’da;
QEDA: Bitti
QEDİNO:Bitiyor.
NE QEDİNO: Bitmez, bitmiyor.
Celal TURNA