Dünden bugüne EYT (Emeklilikte Yaşa Takılanlar) -4
8 Eylül 1999’da çıkarılan 4447 sayılı kanun gereği emeklilik hakları 1-17 yıl ötelenen ve bugün sayıları yüz binlerle ifade edilen kitlenin hak arama mücadelesinin ilklerinden olan Kemal Dede ile İstanbul’da ne gibi etkinliklerle adlarını duyurduklarını konuştuk:
Sayın Dede, 2010 yılında Çanakkale’de başlayan hak arama mücadelesi İstanbul’a nasıl sıçradı?
Kemal Dede: Gruplar yoluyla haberimiz oldu. Konunun bizi ilgilendirdiği apaçık ortadaydı. Önceleri küçük bir grup olmamıza rağmen giderek büyüdük.
Yani sosyal medya aracılığıyla bir araya geldiniz.
Kemal Dede: Başlangıçta öyleydi ama sonraları bilen bilmeyene anlattı. İnsanlar ilk kez EYT olduklarını anlamaya başladılar. Tabii, bilinirlik oranımızın artmasında dağıttığımız bildirilerin ve basın açıklamalarının etkisi çok büyük oldu.
Bunu biraz konuşalım. Yürüyüş, miting gibi etkinlikler mi yaptınız?
Kemal Dede: Kadıköy ve Bakırköy’de mitingler yaptık. Pendik, Eyüp, Maslak, Sarıyer gibi İstanbul’un değişik yerlerinde el ilanları, broşürler dağıttık. Halkın ilgisi gerçekten büyüktü. Galatasaray Lisesi önünde basın açıklaması yaptık.
Medya size bu etkinlikler sırasında ilgi gösterdi mi? Medya ile nasıl ilişkileriniz oldu?
Kemal Dede: Aydınlık gazetesinin hakkını yiyemem. Bizi haber yaptı. Diğer basın organlarından ilgi görmedik ama bunun sebepleri vardı.
Haber yapmak için para mı talep ettiler?
Kemal Dede: Siz de bir gazeteci ve yazarsınız. Tahmin edersiniz. Aydınlık gazetesi basın açıklamamızı aynen yayınladı.
FSM köprüsü üzerinde bir pankart asma olayı var.
Kemal Dede: Evet, 24 metrelik pankart astık. Ertesi gün Belediye pankartı indirdi.
Çalışma Bakanı Faruk Çelik’le olan görüşme için ne diyeceksiniz?
Kemal Dede: Bize kaç kişi olduğumuzu sordu. Belli ki oy oranımız önemliydi. O tarihte bugünkü kadar geniş bir kitle değildik. Yani hükümetin karar almasını sağlayabilecek oy potansiyelimiz yoktu.
Potansiyel mi yoktu yoksa, kitleyi mi bir araya toplayamıyordunuz?
Kemal Dede: Kitleyi ortak hareket etmeye ikna edecek dinamiklerimiz yoktu. Sahaya indiğimizde sayımız çok azdı. Oysa, oy hesabı yapanlar sahadaki kalabalığa bakıyorlar.
Şunu anlıyorum: Klavye başında aslan kesilen çok ama iş top oynamaya gelince sakatlanan da çok. Doğru mu?
Kemal Dede: Kesinlikle doğru. Ortak karar alıp uygulamada eksik kaldık.
Siyasi farklılıklar da vardı elbette?
Kemal Dede: Mümkün olduğunca siyasi etkilerden uzak kalmaya gayret ettik. Çünkü bu siyasi bir mücadele değil, bir hak arama gayretiydi. Yine de gruplarda siyasi nitelikli yorumlar yapılmadı değil. Bunca geniş katılımcısı olan gruplarda bunu önlemek de o zamanlar çok kolay değildi. Bugün ise dernekleşme sayesinde çok daha fazla yol alındığını görüyorum.
EYT ile ilgili olarak yapılan koca bir aile yorumu var. Buna ne diyeceksiniz? Birbirini hiç tanımayan insanlar nasıl bu şekilde bir yardımlaşma içindeler?
Kemal Dede: Kendi yaşadığımı anlatayım isterseniz. Hatay / Dörtyol’da EYT’li bir arkadaşın babası trafik kazası yapmıştı. Hatay’daki EYT’li bir arkadaşı aradım. Durumu anlattım. Hemen ilgilenmiş ve o arkadaşımızı evinde misafir etmiş, her ihtiyacıyla ilgilenmişti.
İstanbul nere, Hatay nere?
Kemal Dede: Hiç fark etmez. Bu benim yaşadığım sadece. Onlarca örneği vardır bunun. Çocuklarımızın düğünlerinde bile çoğunlukta birlikteyiz.
EYT’nin ilk öncülerinden olan Kemal Dede ile söyleşimizin sonunda yüz binleri bulan sayısıyla koca bir grup olan EYT’nin birbirlerine karşı muhteşem bir dostluk, arkadaşlık ortamı oluşturduklarını anlıyoruz. Zamanın Çalışma Bakanı Faruk Çelik’le TBMM’de görüşme yaptıklarını, dosya verip sorunlarını anlattıklarını da ifade ediyor Sayın Dede.
**
Şİmdi de bu grubun mağdurlarından olan ve Ankara’da yaşayan daha doğrusu yaşamaya gayret eden Zeynep E. adlı kadının dramına gelelim. Malülen emekli olması gereken bu insanın neden emekli edilmeyişinin öyküsüne geçelim.
Kolay değil, 50 yaşını geçmiş, işini kaybetmiş, gününü ve pirimini doldurduğu halde emekli olmak için yaşı beklemek ve yüzlerine iş kapılarının art arda kapanması karşısında yaşam savaşı verebilmek. Üstelik içlerinde öylesine insanlar var ki, durumlarına üzülmemek elde değil.
Bu insanlardan biri de Ankara’da yaşayan Zeynep E. Yaşam zorlukları Ankara’nın sert ikliminden çok daha fazla yıpratmış Zeynep Kadını. Onu ilk kez Ankara’daki imza günümde tanıdım. Yüzünde, gözlerinde koca bir yaşamın ağırlığını zor taşıdığını her haliyle anlatan o betimlemesi bir yazar, bir edebiyatçı için bile çok zor olan ifade…
Zeynep kadın 55 yaşında. Gün ve yaş şartlarını doldurduğu halde emekli olmak için 4 yıl daha bekleyecek. Bu dört yıl onun durumundaki bir insan için belki de 60 yıl kadar uzun bir süre. Akciğerlerindeki nodül sebebiyle aşırı kilo kaybeden Zeynep Kadın 35 kiloya kadar düşmüş durumda. İşi yok. Çalışabilecek durumda da değil. 35 kiloya düşmüş 55 yaşında bir insan nasıl çalışabilir? Ve bu durumdaki bir insana hangi işveren iş verir?… Zeynep kadın Koah hastası. Kemik erimesi var. Boyun fıtığı var. Psikolojik sorunları var. Oğlu asgari ücretle çalışıyor. Kızı annesine bakmak için iş bulsa bile gidip çalışamıyor. Zeynep Kadın evde kendi işini yapabilecek vücut direncine sahip olmadığı için kızı işe de giremiyor. 4447 sayılı kanunun mağduru 35 kiloya düşmüş Zeynep kadın emekli olmak için 4 yıl daha bekleyecek. Yaşarsa görecek o mutlu günü.
“Tarihe not düşecek, en mutlu günüm emekli olduğum gündür” diyor Zeynep Kadın. Koah hastası, kemik erimesi, boyun fıtığı, psikolojik sorunlarıyla boğuşan Zeynep Kadın. 35 kilo. Emeklilikte yaşa takılanlardan. Soğuğa çıkmaması gerek. Doğalgaz faturasını ödemekte zorlanıyor. Elektrik, doğalgaz, su, telefon…. Yaşamın vazgeçilmezleri… Oğlu asgari ücretle çalışıyor. Yürümekte bile zorlanıyor ve emekli olmak için gelecek 4 yılı bekliyor.
Bana yazan, sorunlarını anlatanlar öylesine çok ki; hangisini yazayım. Kimler duyar emeklilikte yaşa takılanların yaşadıkları sosyal dramı. Taaaa, Ankara’ya gitti bu grubun temsilcileri. Sayın Başbakan’la, Sayın Çalışma Bakanıyla görüştüler. Parti temsilcileriyle, grup Sözcüleriyle, il başkanlarıyla, genel başkanlarla görüştüler. Biz mağduruz 4447 sayılı kanun geriye dönük çalıştırıldığı için mağduruz dediler. Erken emeklilik değil geciken emekliliğimizi istiyoruz dediler. Aktüeryal denge bozulur diye reddedildi istekleri. Ama onlar yaşam zorluğu çekiyorlar. Zeynep, sadece bir tanesi. Nice Zeynep’ler var içlerinde. Çocuğunu okula göndermekte güçlük çeken mi dersiniz, ne derseniz deyin. Şurası bir gerçek ki, bu insanlar emekli olmayı, yaşamlarını en azından üç beş kuruş emekli geliriyle garantilemek istiyorlar. Ve maalesef Sayın Bakanın dediği gibi takılmaya devam edecekler mi yoksa…
Zeynep Kadın’ın malülen emekli olma başvurusu ise tek hastalıktan rapor almadı diye reddedildi. Tek hastalıktan rapor almamak…. Ben anlayamadım bunu. Anlayan varsa anlatsın.
(Devam edecek…)
Erdinç OZAN
Erdinç OZAN Kimdir?
1957 Rize doğumlu. Rize Lisesi Edebiyat bölümünü, Karadeniz Teknik Üniversitesi Rize Meslek Yüksek Okulunu ve Anadolu Üniversitesi İktisat Fakültesini bitirdi.
Ekonomist ve yazar.
29 yıl Rize’de, 24 yıl İstanbul’da 6 yıl Karabük’te yaşadı. Ayvalık’a yerleşti ve son bir yıldır burada yaşamakta. Özel sektörde satış ve pazarlama uzmanı ve müfettiş olarak çalıştı. Emekten yana olduğu için kendi deyimiyle 22 kez iş değiştirdi ve 19 işten kovuldu.
Yazı yaşamına 1980 de öykü yazarak başladı. Yüzlerce Sanat-Edebiyat dergisinde ve gazetelerin sanat yapraklarında şiir, deneme, öykü ve eleştirileri yayımlandı. Eleştirel yazılarında eş-dost ayrımı yapmadan yanlışların altını cesurca çizmesiyle tanındı. Toplumcu-Gerçekçi sanat anlayışını benimseyen yazar, tüm karakterlerini yaşamın içinden aldı. Sanal dünyalar ve ütopik duygulardan uzak, hayatın katı gerçeklerini akıcı bir dille gözler önüne serdi. Gerçeklerden yola çıkarak gerçeğe ulaşmayı hedefledi. Yaşanmış ya da yaşanmakta olan hayatları kuytu köşelerden alıp okurlarıyla buluşturdu.
İlk kitabı ”Dağlar da Ağlar” (öykü) Haziran 2014’te yayımlandı. Bu kitaptan sonra kendisine ”Dağları ağlatan yazar” yakıştırması yapıldı. İkinci kitabı ”Dökün Beni Yıldızlara” (roman) Ağustos 2016’da yayımlandı. Hemen her okuyanı gözyaşlarına boğan bu roman emeklilikte yaşa takılanların yaşadığı sosyal dramı gözler önüne serdi. İşsizliğin yol açtığı sebeplerle dağılan bir ailenin anlatıldığı kitap EYT tarafından sahiplenildi. Kitabın İzmir Karşıyaka’daki imza günü develi bir eylemle mitinge dönüştürülerek edebiyat tarihinde bir ilke imza atılmış oldu.
İrem adlı bir kız çocuğu olan Erdinç Ozan, yerel basında aynı zamanda köşe yazarlığı yapıyor. Edebiyat dergilerinde öykü ve denemeler yazıyor. 2017’nin son ayında üçüncü kitabı doğu ve batı kültürleri arasındaki çatışmayı gerçek bir aşk düzleminde konu alan ‘Narin Safran’ ve ”Balıkçı Kız” adlı romanı yayımlandı. ”Şirin mi Şirin” ve ”Tophane” isimli romanları ise yayımlanmayı bekliyor.