Farkındalar’ın dayanılmaz sevimsizliği
Bir konuya taraf olmak, bu ülkede çok kolay… Gerçi haksızlık etmeyelim, konu ‘farkındalık’ oldu mu, bunun b.kunu çıkartmaya hazır ve nazır milyonlarca insan var dünyada… Ve tüm bunlar aslında o taraf olunan meseleye de ilişkin falan değil, bal gibi kendini fark ettirme takıntısı üzerine şekillenmiş bir ikiyüzlülük ya da kişisel çıkar için zevzeklikle açıklanabilecek kadar bayağı ve düşük. Bu tiplerin, Beşiktaş Köyiçi’ndeki yavşak ve ezik esnaf karakterinin ‘en kartal olma’ soytarılığından veya deplasmana giderken yalak dolusu bira içip maçı izleyemeyecek denli kör kütük olan ‘UltraAslan’dan veyahut haplanıp her türlü rezilliği yaparken bilet satışından çöplenen Fenerbahçe’nin en rezilleri olan Esenler’in Sefa denen dandik mafyozi tayfasından zerre farkı yok. Benzetmede hiçbir abartı yok, hatta şöyle bir farkla ki, sonuçta birazdan sözünü edeceklerim, yeryüzünün ciddi sorunlarına dikkat çeker gibi yaparak o sorunların daha geniş kesimlerce anlaşılmasını engellediğinden çok daha zararlı bu son saydıklarıma göre…
“Ben burdayım, çok enterasanım”
Gezi Direnişi sonrasında öne çıkan ‘farkındalık’ grupları, o günden bu yana artan oranda bir gündem yaratıyor. Bu gruplar içinde ise gündeme gelmek için kendini paralayan bir grup ‘sözcü’, ‘kanaat önderi’ birbirini itekleyerek ön sırayı kapmaya, tribüne oynamaya çalışıyor. Sanırım en öne çıkanlar veganlar… Ama her zamanki gibi feminist ‘önderlik’ fırsat bulduğu anda fark ettirmek için her türlü atraksiyonu hazır…
Ateist geçinen fake isimli sosyal medya soytarıları da her fırsatı değerlendirmek için sotada…
Anarşist iddiasındaki tipler, kimin ‘gerçek anarşist’ kimin ‘dandik anarşist’ olduğunu belirleme peşinde, tabii ki gerçek anarşistler kendi köyünden olanlar!
LGBTİ içinde yeni bir belediye ve STK bürokratı cinsi türedi, iş ve fon peşinde bu kimlik mücadelesini yönlendirme peşinde… Hepsi de bu kimliklerin en güzel, en özel temsilcisi oldukları iddiasıyla ya internet sitelerinde ya da sosyal medyada ‘enteresan’ fark edilme edimleri içinde debeleniyor.
Ekolojistler, kendi takımlarını kurmuş, 20 yıldır değişmeyen söylemleriyle tek bir çözüm önermeden her şeyi eleştirirek, yeşeriyorlar! Çeviri ezberlerle, kitap özetlerine dayanan ve seçtikleri peygamberi övmek (tabii ki peygamberini övünce, peygamberin ve o grubun sahibi oluveriyor) dışında tek bir olguyu analiz etmek gibi dertleri yok.
Küçük köyün gereksiz muhtarları
Mesele asla ideolojik değil, mesele politik hiç değil; mesele psikolojik, nörolojik ve biraz da ahlaki tartışma konusu… Zira bu sözünü ettiğim küçük köyün ‘sözcüleri’ (bazı durumda kırışmak zorunda kalıyorlar bu rolü yani oluveriyor size iki, üç ya da üç-beş eşsözcü) en fazla kim saçmalar, en agresif kim olur yarışması başlıyor.
Soruları yavan, cevapları ezber, seyircisi sınırlı bir sisteme karşı muhalif sirk çadırı böyle kuruluyor işte! Peki bu çadıra sığamayan, dışarıda kalan egomanyaklar ne yapacak? Hiç zor değil, bu durumda sosyalistleri örnek alıp hemen bölünecekler…
Daha da daral ki, büyük görün!
Köyde yer yoksa, bulursun bir mezra değil mi ama! Gelsin farkındalık içinde farkındalık çeşitlemeleri…
Sosyalist feministler diyelim beşe bölünmüş, kalmadı mı muhtarlık ve ihtiyar heyetinde yer, hemen buyrun size etnisite ve dinsel kimlik soslu yeni bir muhtariyet! Kürt kadın hareketi, Alevi feministleri…
LGBTİ içinde biseksüellikten fark yaratmak zor tabii, ki en geniş kesimi oluştursalar da, o zaman buyurun queer’i çeşitlendirelim, interseksten gidelim; öyle olmasak da ne yazar, üç-beş kişinin ilgisini çektiyseniz, üç kuruş yazar!
Ekolojistler için iş biraz daha zor çünkü bu işte küresel örgütleri var, akademisyeni var, işin içinde siyasi kariyer fırsatı da var, öyleyse ne kadar bölünürsen o kadar da ekmek kırıntısı var! Öyleyse en ilgi çekici olmak için her şeye bir güzel karşı çıkmak prim yapar mı, yapar. Her türlü enerjiye karşı olacaksın, elektrikle aydınlatılmış odalarda, buzdolabından yeni çıkmış biralardan bol bol içip herkese atarlanacaksın!
Enerji verimliliğine değinir gibi yapacak, ama çok da enteresan olmadığı için sırayla nükleere, termiğe, düşeatımlı hidroelektrik dahil tüm hidroelektiriğe, rüzgar ve güneşe de karşı çıkacaksın! Çünkü bu son iki alternatif enerji kaynağını öne çıkaran çok var, oradan artık fark edilemezsin! O zaman biranın da desteğiyle ver çevreci gazı!
Hiçbir şey demeden ne güzel böyle!
Hayata ilişkin, hayatın kısa vadeli sorunlarına ilişkin, gündelik olanı analiz etmeye ilişkin hiç çaba sarf etmeye gerek yok. Bunun yerine bol bol aforizma üfür (ki bunlar da genelde arak olsun), iki üç kitabı yandan yandan oku, beş yıl aynı sakızı çiğne…
Eğer ki bir panelde falan konuşmacıysan ve eğer ki bir densiz senin bu aforizmaların, alıntılarından tatmin olmayıp da herhangi bir somut soru soruyorsa, küplere bin, sinirlen… Bilimsel veri diye sunduğun tek bir rapora karşı 10 rapor varken bunu biri hatırlattığında hemen onu suçla, o raporları yazanları da sistemin uşakları olmakla suçla… Zaten panelde de var ya üç-beş Kürt, zaten onlar söz alıp bu gafilin ağzını tıkaman için hakarethamiz konuşmalara başlayacaktır. Oh misss!..
Her takla atılır, fark edilsin yeter
Ne güzel değil mi yeryüzünü korumak adına, ezilen halkların özgürlüğü adına, cinsiyet ayrımcılığına karşı farkındalık yaratma adına ve ‘özgürlükler de özgürlükler’ adına bayraktarlık yapmak… Hem de kimseye özgürlük hakkı tanımadan, geniş kesimlere bir şeyler anlatmak yerine, küçük bir tekke içinde fark edilmek için… Fırsat varsa bu yolla bir fondan çöplenmek için..
İşte bu sebepledir ki, bu gezegenin gerçekten önemli sorunları, pek çok kişi tarafından ciddiye alınmıyor; zira bunu dile getirenlerin hiç de azımsanmayacak sayıdaki kendinden menkul kanaat önderi, psikolojik, nörolojik, bilişsel ve ahlaki sıkıntılar içinde saçmalıyor!
Her şeyin pek farkındalar; farkındalık yaratmak değil, ama fark edilmek için takla ata ata geliyorlar!
Süleyman KARAN