Yanık atlar, kesik kurt başı ve ölü ördekler
“Yeşil başlı gövel ördek uçar gider göle karşı”, “Yeşil ördek gibi daldım göllere” diye başlayan o güzelim duygu dolu türküler… Hayatının bir döneminde herkes mutlaka bir evin rüzgarda tülleri uçuşan penceresinden ya da işlerini yaparken türkü söyleyen yaşlı bir akrabanın ağzından duymuştur bu türküleri. Ya da televizyonlardaki nostalji programlarında ya da internet sitelerinde ‘ustalardan türküler’ köşelerinde; bir şekilde kulağına dolmuştur bu güzel melodiler, duygulu sözler.
Kültürümüzde hayvanların yeri büyüktür. Turnalar, kartallar, güle aşık bülbüller, kumrular ve daha nicesi. Bu çok naif bir duygudur ve güzeldir. En çok da ördekler. Aşkın kavuşmanın hasretin sesi oldular yıllarca.
Ancak günümüzde korkunç silahlarıyla tuzaklar kurup pusulara yatarak daha birkaç gün önce vurdular o güzelim ördekleri. Boyunları, yeşil başları parçalandı. Cansız düştüler toprağa. Sebep? Güç gösterisini, kendisini koruyamayan canlıları öldürerek yapan insan türünün eğlence ve spor anlayışı.
Samsun Kızılırmak Deltası’nda vahşice öldürüldü güzelim ördekler. Devletin üste para alarak organize ettiği ‘resmi av’ da; devletin bilgisi ve kontrolü dışında yapılan ‘kaçak av’ da bizce aynı şeydir. Birisi paralı ve resmi; diğeri kaçak olmakla beraber ikisi de taammüden cinayettir.
Avcılık asla spor ya da hobi olamaz Öldürmek ilkel kalmış ruhların tercihidir. Toplayıcı çağlardan kalma ‘kendini kanıtlama’ dürtüsünün öldürerek tatminidir. Tüm avcılar aksini iddia etse de gerçek budur. Çünkü katil oluşlarıyla yüzleşmeleri kolay değildir. Çünkü yaşama dair fikirleri değil, ölümcül fikirleri güçlüdür. Nihayetinde zavallı ördekler kurşunlarla parçalanmış o narin vücutları, hareketsiz kalmış zarif boyunlarıyla, ‘kaba saba tüfekli katillerin omzunda’ hayattan kopup gittiler. Ördekli türküler haram olsun bu topluma.
Aynı şekilde tarih kültürümüzü de savaş kahramanlıklarında yadsınamaz yerleri nedeniyle ‘atlar’ dolduruyor büyük oranda. Ama atların kahramanlığı değil maalesef; onların üzerine binip insan öldüren başka insanların kahramanlıklarıyla dolu bir yığın olay vardır mesela. Mızraklarla, kurşunlarla, baltalarla yapılan savaşlarda korkunç acılarla ve anlamsızca öldürülen atlar tarihte yer almaz; onların üstünde sağ kalanlar tarihte yer alır.
Sonra bu anlayış garip bir şekilde her şeyi barbarca denilebilecek bir ruh haliyle sahiplenen erkek egemen kültürde ‘at, avrat, silah’ olarak değişime uğramış. “At erkeğindir, biner savaşır, hükmeder; kadın erkeğindir, sahiptir, hükmeder; silah erkeğindir kafası kızarsa atı da kadını da vurur” diye tanımlıyorum ben bu durumu.
Trajikomik ama böyle. Kültürümüzde ve aslında pek çok kültürde erkeği tanımlayan şey ‘güç’tür ve kadınlar da bunu onaylar çoğunlukla. Aslında bilmiyorlar ama işlerine geliyor kadınların ‘erkek güçlüdür diye poh gazı verip ayağını uzatıp oturmak’. Neyse bu başka bir yazı konusu olsun.
Adalarda ve diğer pek çok yerde faytonlara koşulan, aç susuz, yorgun, inim inim inleyerek ölene kadar sömürülen atları kurtarabilmek için hayvan hakları savunucularının savaşı uzun zamandır sürüyor. İnsanlar gerek yük taşıma ve başka işler, gerekse gezmek amaçlı olarak bu hayvanları feci halde sömürüyor ve umurlarında bile değil.
Yine bu birkaç gün içinde ise Büyükada’da kaçak yapılmış ahırlarda çıkan yangında onlarca at feci şekilde yanarak can verdi. Şu an bu satırları yazarken çektikleri ‘yanık acısı ve korku’nun artık bitmiş olmasına bile sevindiğimi fark ettim. Yaşasalardı da yine açlık, yorgunluk, dayak ve işkence sürecekti.
Yani kahramanlık tarihi yazdık dedikleri atlara ölümün her türlüsünü, işkencenin bitmez zulmünü reva gören bu topluma atlar da haramdır.
Bizim diğer bir başlığımız ise ‘kurt’…
Köpeklerin atası, hayvanların şahı da denilebilecek, tarih boyu efsanelere konu olmuş, hayatta kalma mucizelerinin kahramanıdır kurt. Muhteşem bir hayvandır. Zaten bir köpek hakkında anlatılabilecek o kadar çok şey var ki, kitaplar yetmemiş benim iki satırım hiç yetmez. Anlatacağım şey başka: Kurdun tarihi asaletini, kendi tarihi kurtuluşlarına monte edip efsaneleştiren bir siyasetin hayvana bakış açısından bahsetmek istiyorum. Herkesin bildiği malum kurt başı işaretini elleriyle yaparak (bunun kurt başı değil, başka bir şeyi sembolize ettiği de söyleniyor) siyaset yapan bu grubun liderine cam fanus içinde ‘kesilmiş ve doldurulmuş bir kurt başı’ hediye edildi. Evet, bu gerçek. Hayvancağızın gözleri acıyla açılmış; dili korkuyla dışarı sarkmış halde donmuş kalmıştı fanusun içinde. Normal şartlarda, normal bir insanı dehşete düşüren bu manzara o lidere doğum günü hediyesi olarak verildi. Verenlerin akıl ve ruh sağlığını tartışmaya gerek yok ama kurdu sembol yapan hareketin lideri de gayet rahat bu hediyeyi kabul etti ve en ufak rahatsızlık duymadan o korkunç görüntüyle poz verdi. Bir tanesi de çıkıp “Ne oluyor, bu nasıl bir barbarlık, nasıl bir saçmalık?” demedi, diyemedi. Kurtlar siyasetlere haramdır.
Yeni bir yılın ik haftasında ülkemizdeki hak mücadelelerinin ‘hayvanlarla ilgili olan’ başlığı altında yaşanan üç korkunç olaydı bunlar.
Efsanelerin dişi kurdu Asena’nın soyundan gelen güzelim kurdun dehşetle donup kalmış gözleriyle orada duran kesik başı; kahramanlık hikayelerinin muhteşem atlarının yanıklar içinde vücutları, dumandan zehirlendikleri için kanlı idrarları içinde, gözlerine kadar ateş içinde kalışları ve çaresizce ada yollarında kaçışları; süzüldükleri gök altında, göl üstünde katillerin kurşunlarıyla güzelim küçük bedenleri parçalanan ördeklerin sessizce ölüme teslimiyetleri sadece bizim canımızı mı yakıyor diye düşünüyorum.
Öyle ise ciddi bir sorun var demektir.
Yılın ilk haftasında vahşice hayatlarına saldırılan kurt, atlar, ördekler ve diğer tüm hayvanlar için pek çok insan gibi benim de temennim değil; kararım var. Onları her ne pahasına olursa olsun korumaya çalışacağız. Başka insanlar kaba ruhlu, öldürmekten sakınmıyor, sevgisiz ve kötü diye mücadelemizde es verecek değiliz. Her şeye ve herkese rağmen o kurdun gözleri için, sessizce o korkunç acıyı yaşayan atlar için, tüy kadar narin gövdeleriyle hayatı terk eden ördekler için ve her biri ayrı mucize olan tüm hayvanlar için mücadelemiz asla bitmeyecek.
Yasaların yaşama hakkını nasıl tanımladığı ya da koruduğu ‘adalet’ten daha önemli mi? Bunu çok iyi düşünmeliyiz. Biz çok düşünüyoruz.
Av.Hülya YALÇIN
Hayvanlara Adalet Derneği Başkanı