Y’azı D’okunsa ne olur, hedefe yine B’ulaşır durur
Yaklaşık 15 gündür süregelen yerel seçimler dolaylarında içinizdeki Polyanna, bin sefer dirilip yine ve yine nalları dikmekten usandığı için sizinle son kez vedalaşmışken, limbik sisteme gömülü Alice’inizin de harikalık mıntıkasını terk-i diyar eylemekle dip dibe olduğunu fark ettim…
Bir oy sayımı nöbetini devredip diğer nöbet bölgesine koşturuyoruz, hava muhalefetinden nasıl korunacağımız bizler için işten bile değilken, ısınmamız gerektiğini hatırlayıp sıcak bir meşrubatın, beslenmemizin şart olduğunu anımsayıp atıştırmalığın kurtarıcı rollerini saatler sonra görüyoruz… Zira nöbetten nöbete koşarken, seçim kurullarının önünde gece – gündüz bekleyen arkadaşlarımızın bildik ‘sürü’ tarafından maruz kaldığı fiziksel şiddet haberlerini alıyoruz. Yani günlerdir başlıca gereksinimlerimiz barınmak, beslenmek, hatta boşaltım sistemimizi işletmek değil; 2019 yerel seçiminin içinden sağ çıkmak! Ajite ettiğime dair zihninde önyargı oluşturan kim varsa, seçimin daha ilk haftasına bir taziye dileği sığdırmayı becerebileni kafasında yargılasın!
ARADIĞINIZ ARACA ŞU ANDA ULAŞILAMIYOR!
Sicim gibi gerilmekte çok haklı olduğumuz, Yeni Türkiye’ye münhasır; genel ahlaka mugayir bu süreçte, ulaşım mağduriyeti sabaha bırakılır türden değil…
80 milyonluk bir popülasyona yaklaşmış Türkiye’nin en kalabalık kenti olup 7/24 yaşayan İstanbul’da metro, saat 00.00’dan sonra balkabağına dönüşüyor; olsun. Geceleri metrobüse muhtaç kalıyorsak, hiçliğin ortasına kurulmuş duraklarında bir saat oyalanmaya mahkumuz; canları sağ olsun. Gece saatlerinde otobüsle ulaşımdan yararlanmayı düşünen, hasbelkader çalışan elektronik sefer tablolarına bakıp sızlansa da, iktidar parti var olsun! Aradığınız araca şu anda ulaşılamıyor mu? Bir daha deneyenin vay haline ve yuh beynine, yine de mevcut hükümet sağ olsun! O yol yaptı, aferin. Köprü yaptı, bravo. Taksilere karşı oluşan olumsuz algıyı, amiyane tabiriyle dahiyane bir adımla kırmaya karar verdi; ÖTV indirimi şeklinde güzellikler yaptı, teşekkürler! Yolcu seçen, taksimetre geçiren, hem kısa hem uzun mesafeye burun kıvırırken orta yolu da bulamadığımız, tacizin de bini bin para; kafası trilyondan katrilyon sürücüleriyle birlikte…
İstanbul’da doğup serpilen ve yaşam savaşını (evet, bildiğiniz savaş) bu kentte veren genç bir kadın olarak taksi sürücülerinin tacizlerinden dolayı kaç travmadan geçtiğimden, kaç taksi plakası ezberlediğimden, kaç taksi durağını mimlediğimden bahsetmeyeceğim. Taksiye yalnız bindiğimde varolmayan bir erkek arkadaşla ya da aslında toplantıda olan bir babayla telefon diyaloğu üzerine kurulu kaç oyun sergilediğimden de söz etmeden geçebilirim, sanırım… Şimdilik!
Kurnaz bir taksi sürücüsü gibi dolandırmadan, dolaylamadan, “Nedir bu taksi sürücülerinin destinasyon beğenmemesinden veya 40 yıllık dost yakınlığıyla kurduğu düzeysiz iletişimden, sıklıkla patlamasına beş kala bomba edasında davranmalarından çektiğimiz? Sonra, yüzündeki façanın 15 adama tek daldığı hırıltıdan hatıra kaldığı bilgisini neden edindik biz?” sorularına yanıt vereyim…
Taksi sürücülerinin azımsanamayacak bir kesiminin ciddi suçlardan sabıkalı olduklarını, topluma kazandırılmadıkları (ki birçoğu kayıptır, karadeliği çoktan boylamıştır!) için iş bulamadıklarını ve neticede maddi kazancı direksiyonun başında bulduklarını göz önünde bulundurmak; yetkililerin gözüne sokmak, bin görevimizden biri olmalı. Bunun bir iddia ve dahi bir iftira olduğunu düşünen her kimse, hiç şüphesiz, taksiye binmiyordur. Yazıdaki sert gerçeği, masallara ait bir duyarlılıkla ve pasif bir agresyonla göğüslemeye teşne olanı, çok değil; sadece son bir yılda taksi sürücülerinden ötürü yaşanan alçak meselelerle ilgili haberleri okumaya çağırıyorum. Bu çağrıyı yaparken, mesleğini ahlakıyla yapan tüm profesyonel taksi sürücülerini elbette tenzih ediyorum, keza onların da yaka silktikleri meslektaşlarıyla derdim… İşinin başında onuruyla dururken gaspa uğrayan taksi sürücüsü, aklımın hep bir köşesindedir ve ikram edilen elmayla zehirlenip öldürüldükten sonra kasası boşaltılan taksi sürücüsü de yara izidir.
HEDEF GÖSTERMEK Mİ? TABİİ Kİ DE…
Gösterdim… Doğru. Özensiz, aksak, güdük bir ulaşım sisteminin baş sorumlusu; capcanlı bir kentte alternatif ulaşım imkanlarını saatle, tarihle kısıtlayan, suspaycı, yol yapan ama ulaştıramayan; yok, ‘oradan geçecek’, olmadı ‘miting yapacak’ için ulaşımın tabutuna son çiviyi çakan zaman haydutlarını hedef gösterdim. Çok kısıtlı imkanların ortasında şansım yaver gittiği için kolayca taksi bulabildiğimde de varmam gereken hedefi belirttim. Kıvrılan yolu, girilmemesi gereken ters yönü, çıkmaz sokağı parmağımla gösterdim. Bu işte ortağım bile var; navigasyon da hedef gösterdi. Gösteririm, gösteririz…
Sözde kolay; özde ‘olay ulaşım’ için benim, senin cüzdanımızdan dökülenle yapılan; muhabbeti de uzattıkça sıkan yolla, vasıtayla caka satan bozuk yolun yolcusunu hedefledim; boğum boğum boncuklu tesbihle gövdesini sıktığı vitesin başını ovuştururken, aynasındaki CD’nin ortasındaki oluğu parmağına oturtmayı meslek edinmiş işgüzara da “Hedefin, varmak istediğim yer” dedim!
Öykü ARICA