Alevi – Kızılbaş Öğretisi-1
Daha en başında ilk semavi dinler Firavunların döneminde ortaya çıkmıştı. Musa önderliğinde gelişen Yahudi inancından sonra Hıristiyan inancı bir toplumsal yapı olmuştu.
Hıristiyanlık ortaya çıktıktan dört yüz yıl sonra Roma’nın resmi devlet dini oldu. İktidar hırsı, inancı araç etti. Roma inançlarla dünya üzerinde etki kurdu. İsa’dan altı yüz yıl sonra İslamiyet ortaya çıktı.
Roma’da olduğu gibi Arap toplumunda da devletin sözcüsü, temsilcisi Muhammed dönemiydi. Bölgede, pek çok eski kültüre ve inançlara İslamiyet dayatıldı.
Alevilik ise toplumların inançlarından, kültürlerinden, tarihi birikimlerinden, özgün bir öğreti oluşturdu. Sosyolojik gelişime uygun olarak bir inanca dönüştü. Ne var ki bütün varlığına rağmen Türkiye’de resmi olarak yok sayılmakta, inkâr edilip yadsınmaktadır.
Alevilik; en eski, en geleneksel olanı, en yeni, en çağdaş olanla buluşturmuş, öyle bir öğreti yaratmıştır. Kökeni Anadolu, Mezopotamya, Uzak Asya, Kafkas ve Hint eski yaşamı ve eski Roma, eski Yunan öğretilerinin süzülmüşlüğü ile de buluşmuştur. Maneizm, Budizm, Hinduizm, Hıristiyanlık, Zerdüştlük ve İslamiyet’in öğelerinin temel ögretilerinden de ayrılarak kendine özgü itikat-inançlarıyla ‘yol’u, erkânıyla varlık sürdürmüştür.
Alevilik, insanı merkeze koyan bir felsefedir. Bir kültür, bir inanç ve bir yaşam olarak toplumsal bir olgudur. Onun, inanç ve kültür mirası en uzak geçmişte oluşmuş, şimdileşmiştir.
Onun felsefi yanı doğadaki varlıkların ve insan ilişkilerinin tasarımıdır. Bu toplumsal bir tasarımdır, komüncü ve eşitlikçidir. “Varlığın birliğini” savunarak “birlikte bölüşümü” esas alır. Dünya, insanlığın ortak evidir. Nimetleri de ortaklaşmalıdır.
Önce aklınızı doyurun.
Alevilikte, insana karşı büyük bir sevgi ve hoşgörü vardır. Alevilikte Allah korkusu, din korkusu, cennet, cehennem korkusu yoktur! Hakk sevgisi vardır. İnsan sevgisi vardır. Her şey insandadır. Her şey insanın kalbinde saklıdır. İnsanı sevmek, inancın esasıdır. Hakk Âdemdedir. Adem Hakk’tadır. İnsan kıbledir. Secde edilecek, mihrap ve makamdır. İnsan, konuşan kurandır.
Aleviler, dünya insanlığına sevgi ve hoşgörüyle bakarlar. Din, dil, ırk ayrımı yapmazlar. İnsanları inançlarından dolayı ayıplamazlar. “72 millete aynı nazarla bakmak” ilkesini savunurlar. Alevi -Kızılbaş Ocakları olan Sarı Saltık, Ağu İçen, Baba Mansur, Derviş Cemal, Abdal Musa, Kureş Baba vd. Ocak Pirlerinin, Dedelerinin öğretileri ile iz sürücüleri olan Pir Sultan’ı, Şeyh Bedrettin’i ve görüşlerini, Hacı Bektaşi Veli görüşlerini sevginin, hoşgörünün sembolü sayarlar.
Alevi / Kızılbaş kültürü bu konuda büyük bir mirasa sahiptir. Sevgi, coğrafyamızda yaşayanları birleştiren büyük bir kültürdür. Paylaşmanın, lokmanın, niyazın, cemin, ev sahibi – konuk ilişkileriyle büyük-küçük ilişkilerinin; aile protokolü ve evlilikler, düğünler, tarla, tüm mal, miras bölüşümü temelidir.
Alevilikte insan farkı gözetilmez. “İnsan, insanla insandır” anlayışı vardır. Sevgi bir erdemdir. Kibir ve “ben”likten vazgeçmektir. “Ben”, “yalan”dır; “yalan”, “ben”dir. “Yalan”da, “ben”; “ben”de “yalan” vardır. İkisi de kimliksizdir.
Nefsine sahip çıkmak, alçak gönüllü olmak, iftira, kıskançlık, haset, koğ, kin ve dedikodulardan uzak durmak; yardımsever olmak esastır. Bunlar, Alevi/Kızılbaş ahlak ve erdemleridir.
Alevi “Mürşidi Kamilleri” dünyalarını sevgi ve hoşgörü üzerine kurmuşlar. İnsanı ayırmadan: “kâfir de olsa aç olanı doyurunuz” demiş; dayanışmayı, lokma ve niyazın temeli saymış, dünya insanlarını kardeş bilmişler. İnancın temeline, “içinizdeki açlığı aklınızla doyurun” ilkesini koymuşlardır.