Barış Terkoğlu: Milliyetçi harekete faşist saldırı
➡️”Türkiye’deki milliyetçi çizgi, kendisine son bir yer buldu: ‘Siyasal İslamcılığın sopası olmak!'”
➡️Cumhuriyet gazetesi yazarı Barış Terkoğlu, Tuğrul Türkeş’in ‘azgın milliyetçilik’ çıkışını ve milliyetçi isimlerin yine milliyetçiler tarafından saldırıya uğramasını köşesine taşıdı.
➡️Barış Terkoğlu, Cumhuriyetin taraftarlarının da düşmanlarının da kurucu kadrolarının milliyetçi olduğu konusunda hemfikir olduğunu söyleyerek millet olmanın gerçekçi bir programa dönüştürülmesinden şu bilgilerle anlattı:
KURUCU MİLLİYETÇİLİK
Hem taraftarları hem düşmanları; kuşkusuz iki kesim de Cumhuriyetin kurucu kadrolarının milliyetçi olduğu konusunda hemfikirdir. Kurucu milliyetçiler, 20. yüzyıla sarkmış “millet olma” siyasetini modern devrimle birleştirdiler. Haliyle Cumhuriyeti kuranlar da yurttaşa dayalı anayasa yazanlar da laikliği getirenler de kadın haklarını savunanlar da hatta demokrasiyi kuranlar da milliyetçiydi.
Balkanlar’dan sürülenler, İç Asya’dan geri dönenler, Ortadoğu’dan kovulanlar; ete, kana, kemiğe dayanmayan, Misakımilli sınırları içinde çağdaş bir millet olmayı gerçekçi bir programa dönüştürdüler.
Alfabe yaptılar, dil ürettiler, kıyafet tanımladılar…
Türk milliyetçiliğinin bir başka yüksek tepesi Yusuf Akçura, o programı şöyle anlatacaktı:
“Demokratik milliyetçilik, hakka dayalı ve sırf savunma amaçlıdır; gasp edilen hakkı almaya ve gasp edilmek istenen hakkı müdafaaya çalışır. Emperyalist milliyetçilik ise saldırı amaçlıdır, diğerlerinin hukukuna bile tecavüzü caiz görerek kendi milliyetini takviyeye çalışır.”
Akçura, “medeniyet değiştirmek” görevi verdiği yeni milliyetçiliğin yol haritasını şöyle çiziyordu:
“Efendiler, Türklerin saldırı amaçlı ve emperyalist milliyetçiliği hatadır. Bugün bu sözleri söyleyen, eline kalem aldığı, mektepte, medresede veya böyle serbest bir kürsüde söz söylemeye başladığı andan beri daima demokratik Türkçülüğü müdafaa etmiştir.”
Terkoğlu, yazısının son bölümünde Tuğrul Türkeş’in “azgın milliyetçilik” çıkışını gündeme getirerek milliyetçiler arasında yaşanan saldırıları değerlendirdi.
Terkoğlu’nun yazısının ilgili bölümü şöyle:
MİLLİYETÇİLİĞİN BUNALIMI MI?
“Peki, bir asır sonra neredeyiz?
Tuğrul Türkeş’in başlattığı “azgın milliyetçilik” tartışmasını devam ettirebilir miyiz?
Kuşkusuz, milliyetçilik geçen asırda iki büyük lekelenmeyle karşı karşıya kaldı:
1) Irkçılığa dayalı faşizan siyaset,
2) Emperyalizmle işbirliğine açık antikomünist politika.
Bir asır önce “milliyetçilik” denilince akla; istibdada karşı hürriyet, kulluğa karşı yurttaşlık, ayrıcalıklara karşı imtiyazsızlık geliyordu.
Bir asır sonra “milliyetçilik” denilince güpegündüz sokak ortasında adam dövme eylemleri konuşuluyor. Kaç yumruk, kaç tekmeye saplanıp kalmadan çıkıp sorabiliriz: Yaşanan son hadiseler milliyetçiliğin son büyük buhranını mı bize haber veriyor?
Biliyorum, solculara saldırılar yıllardır sıradanlaşmıştı. Peki ülkücü geçmişiyle bilinen isimlere faşist saldırılar milliyetçilik içinde bir büyük kırılmaya mı işaret ediyor?
Daha açık soralım: Milliyetçilik bir insan gibi kimlik bunalımı mı yaşıyor?
SİYASAL İSLAMCILIĞIN SOPASI OLDU
Saldırıların faillerinin aynı adresten, tek bir partiden olduğunu biliyoruz. Saldırıya uğrayanların da ortak bir özelliği var. Selçuk Özdağ’dan Yavuz Selim Demirağ’a, Sabahattin Önkibar’dan Murat İde’ye, Orhan Uğuroğlu’ndan Afşin Hatipoğlu’na hemen hepsi milliyetçi hareketin içinden geliyor. Haliyle milliyetçiliğin bir türü, bir başka türünü hedef alıyor. Peki neden?
Dünyanın son büyük masalı “küreselleşme” kısa sürede son buldu. Sınırların ortadan kalkacağı, zenginliğin paylaşılacağı, refah toplumlarının yayılacağı ütopyası; bir insan ömründen bile kısa sürdü. Yaşanan büyük krize ve çözülmeye karşı tepki üretebilecek iki büyük akımdan biri olan sol-sosyalistler, anlamlı bir karşı çıkış yaratamadı. Sağdan gelişen tepkiler ise milliyetçiliğin ilkel ya da Türkeş’in değimiyle “azgın” versiyonlarını yeniden öne çıkardı.
Bu akım, krize giren sistemi değiştirmeyi değil, baskı mekanizmalarını yükselterek yeniden üretmeyi hedefliyordu. Önce ırkçılık, ardından Soğuk Savaş jandarmalığı ile lekelenen Türkiye’deki çizgi, kendisine son bir yer buldu: Siyasal İslamcılığın sopası olmak!”
Ne olmuştu?
MHP’nin kurucu genel başkanı Alparslan Türkeş’in oğlu, MHP’den istifa ederek AKP’den Ankara Milletvekili olan Tuğrul Türkeş, “azgın milliyetçilik” uyarısı yaptı.
Türkeş üç gün önce yaptığı açıklamada, 21’inci yüzyılın ilk çeyreğinde aşırı milliyetçiliğin arttığı söyleyerek bu akımın sosyolojik tabanda kök salmaya yakın olabileceği tehlikesini gördüğünü ifade etti. Türkeş, “Gerçek milliyetçiler olarak biliyoruz ki, azgın milliyetçiliğin gücü blöften ibarettir. Sözleri ve hareketleri palavradır. Azgın milliyetçiliğin hiçbir fikrî derinliği bulunmaz.” demişti.