Birine bak, diğerini gör… Sebep-sonuç ilişkisi
“Deveye sormuşlar; neren eğri?
Nerem doğru ki demiş…”
Dolayısıyla; hangi konunun ucundan tutsak elimizde kalıyor adeta. Her şeyin biraz başında biraz ortasında biraz da sonunda yer alıyoruz ama tam ortasında yanmaya devam ediyoruz bir şekilde. Başımızdan ayak ucumuza kadar bulanmışız yaktıkları ateşin külüne, istesek de istemesek de, içinde yer alsak da almasak da…
Ülke yangın yeri çünkü. Gündem fazlasıyla sıcak.
Yakılan ateşin şiddetiyle ülke yarılmış ve o yarıktan düşen düşene.
Açılan yarıktan düşmeyen kaldı mı?
Ekonomi çöktü. faturası, her zaman olduğu gibi yine halka kesildi. Yaratılan ekonomik boşluk üst üste yapılan zamlarla doldurulmaya çalışıldı. Kendilerine biat eden, taraf olan zenginler daha da zenginleşti, fakir daha da fakirleşti. Ekonomik sıkıntılardan dolayı insanlar büyük bir bunalımın içine girdiler. Ne yazık ki intiharlar dahi oldu bu süreçte. Üretim yok, tüketim fazla. Fabrikalar kapatıldı, yerli sermaye yok edildi. Her şeyde dışa bağımlı hale geldi ülke. Tarım ve hayvancılık ortadan kaldırıldı. Çiftçi üretim yapamaz, ürettiğini de satamaz hale geldi. Yapılan şaşalı yollar çöktü, cepler meteliğe kurşun attı zamlardan. Tarihi kaynaklar tahrip edildi, kurutuldu. Geçmişin zenginlikleri siyasi çıkarlar uğruna yok edildi. Sanat ve kültür merkezleri kapatıldı ya da içi boşaltıldı. Bazı sinema ve tiyatro merkezleri, muhalif bütün gazeteler, televizyonlar ve dergiler ya kapatıldı ya sansürlendi ya da yasaklandı. Topluma büyük değerler katan, öncülük eden ve gerçekleri söyleyen, yazan, çizen siyasetçiler, sanatçılar, aydınlar, yazarlar, şairler, gazeteciler, sinemanın ve tiyatronun önde gelen ustaları sindirilmeye, susturulmaya ve pasifize edilmeye çalışıldı. Hedef gösterilerek, korkutularak, baskı yapılarak, gözaltına alınarak, ceza verilerek…
Muhalif olmayanlar, eleştirmeyenler, her şey yolundaymış gibi insanların aklıyla dalga geçenler, güzel sözler söyleyenler, yazanlar, biat edenler ve övgü dizenler hariç elbet…
Kendilerini ve yakınlarını zengin etmek için satmadık yer bırakmadılar. Yolsuzluk, hırsızlık aldı başını yürüdü. Kirli ve düşmanca hesaplar uğruna, nice ormanlar yakıldı, nice canlılar yok edildi ve doğa tahrip edildi. Bütün canlılar nefessiz bırakıldı. Nefes almak için bir ağacın gölgesine muhtaç hale geldiler…
Beton yığınına dönüştürdüler her yeri. Ve o yığınların arasında insanlar ezildi-ezdi, bunaldı-bunalttı. Duygusal ve ruhsal boşluklar yarattılar. Sevgi, saygı, anlayış, birbirine sabır gösterme ve birbirine tahammül etme, empati kurma, birbirini hissetme, anlama ve sağduyuyu ortadan kaldırdılar. Yerine mutsuzluk, bunalım, umutsuzluk, umarsızlık, sevgisizlik, vicdansızlık, ahlaksızlık, düşmanlık, saldırganlık, tahammülsüzlük ve saygısızlık koydular.
Bütün bu gidişatın yönünü değiştirebilecek ya da en nazından azaltabilecek olan eğitim sisteminin de başını döndürdüler. Eğitim alanında; nicelik arz eden dengenin yanında, ülkenin en büyük handikaplarından biri olan nitelikli bireylerin önünü açacak reformlar ortaya koyamadılar. Sınav sisteminindeki dalgalanmalar, branş öğretmenlerin atanmaması, eğitimdeki aksaklık, üniversitede birçok bölümün kapatılması, düşünen, araştıran, üreten bireylere gereken saygının gösterilmemesi, değer verilmemesi ve desteklenmemesi, ders kitaplarının bilgi akışındaki yetersizliği ve doğal olarak ek kaynaklara yönelik teşvikler nedeniyle oluşan ek ekonomik külfet, genç nesillerin ders dışında kültürel ve sanatsal alanlara yönlendirilememesi; üretmek yerine bütün kaynakların sürekli ve hızlıca tüketilmesi sonucunda bireylerin, toplumun, dolayısıyla ülkenin hızlıca mutsuz ve umutsuz bir havaya girmesine sebep oldu.. Son 5 yılda 1 milyon öğrencinin okulunu bırakıp iş araması ya da çalışması bu durumu özetler nitelikte…
Dolayısıyla; ekonomik sebeplerin yanı sıra, eğitimsizlikle beraber insanların kendini geliştirememesi, dönüştürememesi, olumsuzlukları olumlu yöne kanalize edememesi beraberinde çürümüşlüğü de getirmiştir. Tacizler, tecavüzler, işkenceler, hırsızlık, her şeyi istediği gibi istediği şekilde kolayca elde etme güdüsü, gasp, birbirini yok sayma ve yok etme düşüncesi ve bunların sık ve soğukkanlılıkla yapılmış olması bu çürümüşlüğün sonucudur. Bütün bu olaylar karşısında; hukuk ve ceza sistemindeki boşlukları da asla unutmayalım…
Toplumda bunalımı yaratan ya da bunu kirli bir fırsata çeviren sahte hacılar, hocalar da bu sistemin birer sadık hizmetkarıdırlar. Birbirlerinden beslenirler çünkü… Bunlar; kimi zaman göğüs hizalarına kadar uzattıkları sakallarıyla, kimi zaman da bulundukları yasal mevkilerini kullanarak tüm ahlaki değerlerini yitirmiş insanları da ortalığa saçarak, cesaretlendirerek, destek vererek, tahrik ederek insanların dini duygularını kullanarak, kendilerini ilahlaştırıp yarattıkları korku imparatorluğu ile tacizlerini, tecavüzlerini ve sapkınlıklarını yaymış oldular. Karşı gelenleri de hedef gösterdiler, tehdit ettiler, öldürdüler. Bu kişilerin; insanlar üzerindeki etkilerini, ne kadar tehlikeli olabileceklerini ve sayılarını kesinlikle hafife almamak lazım.
Can yakan bu gerçeklikler; ülkenin açık bir cezaevi haline getirilmiş olmasından kaynaklanıyor.
Ekonomide, siyasette, eğitimde, sanatta, basında, toplumsal ve bireysel ilişkilerde, vicdanda, düşüncede, kadınlara, erkeklere ve çocuklara yönelik bakış açılarında, doğanın dengesinde hatta diğer canlıların hak ve yaşam alanlarında ve elbette hak, hukuk ve adalette…
Huzurla uyuyabilene aşk olsun…
Zarif LAÇİN…