“Her şarkı harlanarak önce sahibini yakar. Diljen, ‘Ez û Yar’ ı söylerken Dilgeş’in harlanan acısıyla sızısını tutuşturandır; yad ederek, öncekilerin izlerini bozmadan, saygıyla…”
Gelmek neydi dizleri kanarken bir aşkın
Sevmek
Susamak mıydı gözyaşının esrik damlalarına
Her aşkın derinden yükselen acısında uykudan uyanan hayal kırıklıkları yatar. Yalan Rüyalardır aslında aşklara bazen yol aldıran, aşkların sevinç ve hüzünlerle uyanıp, ıslanan kirpiklerle tekrar uykuya dalmasıdır. Karanlığa kapanan aşkın gözleri kendi aydınlığına açılır, yaralı bir yelken gibi menzilinde mahsur kalır.
Yitik aşkların kanatlarının feryadıdır göğe rengini veren.
Sular bu yüzden dinginliğine örtünüp hırçın ve delilik senfonilerinde kendinden geçip yoruluncaya değin hayatın kıyılarına vurur, kapısında durur hayatın.
Yürek sızısıyla hissettiklerini yokladığında benliğine varıp yalın ayaklarınla patikalarına düşersin ayrılıkların. Sesinin sararan yaprakları düştüğünde bahara vediadır iki gözü, iki çeşme sussuz yüreklerin serzenişleri.
Bu sessiz adresleri bilinmeyen dünyanın taraflı tanıklığında iki şehirdir ellerin; biri göğsünün solunda duran, diğeri yine sana kalan, bir yerlere varmayan.
Diljen Ronî‘nin sesi aşk falını dillendirip yorumlar. 5 yıllık uzun bir yoldan gelir aşkın sergüzeştiyle ve melodilerin ceplerine sıkıştırdıkları ile.
Ve çapkını anlatırken ağlamanın arasına bir çocuğun anlık gülmeleri sıkıştırması misali sevinçten çiy damlaları doluşur aşk ve müzikperverlerin dudaklarına.
Savaş naralarıyla dövülen kentlerin dağılan, viraneye dönen damlarından dökülen, kaderin kırıntıları arasından yeşeren anıları mırıltılarının toprağına serpip günlerin getirdiklerinden çok uzaklara, büyümeye salıyor kanatlanan şarkılar.
Kalbi kırık kadınlar cesurca ağlayarak aklanıyor gözyaşlarından, uykusuz gözlerle Diljen‘in şarkılarında uyanarak.
Islak ve sarhoş kokularla gerçeğe ayılarak sonbaharı tutuşturuyorlar Mem‘lerin yollarını ışıtıp Zin‘i ağırlamaya hazırlanarak.
Her şarkı kendisinden önce vardır, önce bahardır. Her şarkı bir ozanın ellerinin nasırından buğday başağının sarısı misali düşmeden güne, bir Hozanın göz ağrısıdır; sonrasında herkeste yağmura dönendir. Her şarkı harlanarak önce sahibini yakar. Diljen, ‘Ez û Yar’ ı söylerken Dilgeş‘in harlanan acısıyla sızısını tutuşturandır; yad ederek, öncekilerin izlerini bozmadan, saygıyla…
Aşk merhemini yitirince kırılır rüzgar.
Kirlenir bakışlar.
Merhemsiz zamanların soğuyan bakışları arasında bir köprüdür şarkıları Diljen‘in, aşkın merhametsizliğine vicdana gelmesine dair öğütlerle beraber methiyeler dizen. Ve ayrılıkların kafasına vura vura ‘aşksız dünya kanında da çöller taşıyandır’ diyen.
Aşkın gözleri buğulanınca dudaklardan dökülen bütün sözcükler yarım ve küskündür.
Küskündür aşk, kederlenen günlerin ardına kadar açık kalan kapılarından girmeyince sevgili.
Yalan Rüyaların kitabından okunan bütün şiirler hiçbir aşkın talihini tarihe işlemez, ölüdür bütün vaatler.
Diljen Ronî;
Tok ve buğulanan sesine yüklenerek bir romanı yazıyor şarkılarıyla, kardeşçe çığlık çığlığa..
Diljen Ronî;
Günlerin albümünden, siyah beyaz küskünlüklerden en hırçın demlere değin ifşa ediyor sarhoş acıları, güzel günlerin rengarenk ufuklarını göstererek.
Her aşkın derinden yükselen acısında uykudan uyanan hayal kırıklıkları yatar.
Diljen Ronî; Cizre’nin en heybetli Cudi Dağı’nın eteklerine kurulmuş bir köyden ağır aksak gelerek doktorluğun titizliği, sanatçının en yalın, duru içtenliğiyle aşka, yalancı rüyanın acıdan sıyıracak reçetesini yazıyor gülümseyen hüzünbaz, lirik şarkılarıyla.
Yalanın dudaklarında zehri ayrılığın
İki sözcük bir kederden düşerken günler
Sorma/ sararma kabahati daha büyük bu ahların
Titrek ellerde dağılan bulutlar
İpi kopan tesbih taneleri misali aşklar dağılırken
Şarkılara sığın orasıdır sana yurt olan
Gerçeğin rüyasına dalarak kalbimize yakın dinleyelim Diljen Ronî‘nin ‘Yalan Rüya’ albümünü doğru aşkı anlamak için.
Müslüm ASLAN
YORUMLAR (İLK YORUMU SİZ YAZIN)