Dincilere din dersi ya da dincilik en büyük günahkârlıktır…
Dincilere din dersi vermek zorunda kalacağım hiç aklıma gelmezdi. Bu işi başka dindarların yapması gerekirdi. Gerçi yapmaya çalışanlar var ama sayıları o kadar az ve sesleri o kadar cılız ki…
Biz sosyalistlerin işi çok zor. Bir kadının kendi kimliğinle gurur duyarak özgürce kendini her alanda ifade edebilmesi, vatanın bağımsızlığı ve özgürlüğü, etnik, mezhepsel, cinsel ayrımcılığın sona erdirilmesi, doğaya uyumlu ve çevreye saygılı bir gelişme, insana yakışır kent yaşamının inşası, hayvanların yaşama hakkına saygı vb. akla gelebilecek her türlü eşitlik ve özgürlük problemi tarihin bu aşamasında bizim sırtımıza yüklü bir sorumluluk.
Konumuzla doğrudan ilgili olduğu için şu noktanın da altını kalınca çizmeliyiz. Bir dindarın dinini doğru öğrenmesi ve özgürce yaşayabilmesinin koşullarını oluşturmak da bizim için vazgeçilmez, ertelenemez önemli yükümlülüklerden biri durumundadır.
DİNCİLİK VE DİN…
Dincilik, dinin siyasete kurban edilmiş bir biçimidir. Dinciliğin içerisinde “olumlu” sayılabilecek akımlar da vardır. Ama İslam aleminde, özellikle de Türkiye’de bu türden bir dincilik çok zayıftır. Bu ikinci türden dincilik ezen-ezilen ilişkisinde safını ikincilerden yana belirlemiş, eşitlik ve adalet arayışının dini terminolojiyi kullanan temsilcileri olmuşlardır. Ama dinciliğin esas belirleyici gücünü oluşturanlar tam aksi istikametin temsilcileridir. Dini iktidar olmak, zengin olmak, yöneten konumuna ulaşmak için kullanmışlardır. Kendilerini Orta Çağ’ın kral ve padişahları gibi “Allah’ın ve dinin” yeryüzündeki tek temsilcileri, halifeleri gibi takdim ederler. Bu nedenle de temsilcisi oldukları dincilik yalnızca eşitlik ve adalet mefhumlarından değil demokrasinin zerresinden bile yoksundur.
Bu tür dinciliğin en önemli göstergelerinden biri ve belki de en önemlisi dini içeriksiz bir şekle dönüştürmektir. Dinin esasını değil daha tali, kısmi yanlarını öne çıkarmalarıdır. Onlar açısından İslamiyet’in kriterleri başörtüsüne, namaz kılmaya, oruç tutmaya, hacca gitmeye, alkollü içki kullanmamaya vb. indirgenmiştir. İslam’ın ve imanın şartları diye çocukluk yaşlarından itibaren taptaze beyinlere zerk edilen din anlayışı bu şekildedir.
Bugün olduğu gibi özellikle seçim dönemlerinde kendilerinin namaz ve oruçlu olmalarını en büyük propaganda aracı olarak kullanırlar ve rakiplerini de bu kriterler üzerinden itibarsızlaştırmaya çalışırlar. Muharrem İnce’nin deniz kenarında bira içerken çekilmiş fotoğrafını yayınlayarak İnce’nin ne kadar din dışı ve aynı anlamda güvenilmez bir kişilik olduğunu sergilemeye çalışırlar. İmamoğlu oruç zamanı gizlice su içti yalanını uydururlar. Canan Kaftancıoğlu’nun eşi “domuz yedi” söylentisini yayarlar. Oruç tutmayan bir milletvekilinin su içmesine burası İslam ülkesi bunu yapamazsın diye höykürüşlerle tepki gösterirler vb. vb. Bu da yetmezmiş gibi mezhep ayrımlarını kaşımayı, kışkırtmayı da ihmal etmezler.
Ama kamu malını talan etmek, işçinin alın terini sömürmek üzerinden ya da iktidar olanaklarından sülale boyu zenginleşmek, iftira atmak, kadınların kadınlık onurlarını zedeleyecek dedikoduları siyaset malzemesi yapmak, emperyalist güçlerle birlikte mazlum ve ezilen ulusları talan etmek, o ülkelerde taş üstünde taş bırakmamak, ülke kaynaklarını fakirden çalıp bir avuç zengine peşkeş çekmek., kamu makamlarına ehliyetsiz yandaşlarını atamak, ihaleleri üç beş yandaşı dışında kimseye koklatmamak vb. bunların İslam anlayışına göre gayet normal davranışlardır. Asla dine/dindarlıklarına zeval vermez. Örneğin daha dün Mansur Yavaş, “Bizim 188 milyona yaptığımız ihaleyi onlar 1 trilyona yapmışlar” diye açıkladı. Olsun; alan da veren de namazında, orucunda ise tüm bunların İslam’a aykırı bir yanı yoktur.
Örneğin İslam’da 7 büyük günah nedir diye sorsanız aslında pek çoğu bilir. Gerçi bu “7 büyük günah” da Muaviye’den sonra “devlet dini” haline getirilmiş egemen İslam yorumlarınca din tüccarlarının çıkarları doğrultusunda bir hayli çarpıtılmıştır. Ama bir yere kadar… Bizim için şu an önemli olan konu şudur: “’7 büyük günah” dinen hiçbir biçimde affı olmayan günahlardır. Yani deyim uygunsa İslam’ın kırmızı çizgileridir. Müslüman olup olmamayı belirleyen en temel kriterlerdir. Ve bu 7 büyük günah arasında namaz kılmamak, oruç tutmamak, başörtüsü takmamak, hacca gitmemek, alkol kullanmak vb. gibi bu din tüccarlarının bize İslam olmanın an önemli belirtileri olarak pazarlamaya çalıştığı şeylerin hiçbiri yoktur. Yani tüm bunlar asıl/belirleyici olan, affedilmez olan kriterler değildir. İyi bir Müslüman olup olmamanın en temel kriterleri namaz, oruç, hac, içki içmemek, başörtüsü kullanıp kullanmamak vb. değildir.
7 BÜYÜK GÜNAH NEDİR?
Şirk koşmamak; Yani Allah’a eş koşmamak… Oysa bu dinciler de kişi tapınışı çok temel bir özelliktir. (Örneğin Allah’ın tüm sıfatlarını üzerinde toplamış biridir diye bir lideri kutsamak vb.)
Namuslu, onurlu bir kadına iftira atmamak… Kadınların onur ve namusu üzerine dedikodu yapmak. bu din tacirlerinin en çok yaptıklar,ı sıradanlaşmış işlerden biridir, (Örneğin başörtüsü kullanmayan “açık” kadınlar üzerine söylenenleri bir hatırlayın)
İnsan öldürmek… Meşru müdafaa halleri dışında; yani bir mecburiyet durumu olmadan salt daha güçlü olmanın olanağından yararlanarak bir cana kıymak… (Gezi’de öldürülen silahsız, savunmasız gençleri ve ardından edilen lafları düşünün)
Yetim malı yemek… Kamu kaynaklarını kendisini, ailesini ve çevresini zenginleştirmek için kullanmak bunun herhalde en büyük, en kötü ve en iğrenç biçimidir… Ya da İşsizlik Fonu’nda biriken işçilere ait paraları zenginlere dağıtmak vb.
Cihat günü cihattan farz-ı ayn olduğu zaman kaçmak… Sünnilik mezhebinin bozulmasından sonra en çok çarpıtma bu konuda olmuştur. Bu günah gerçek içeriğinden koparılarak devlete itaate ve dolayısıyla devletin “din ve vatan” adına açtığı savaşlara katılmamak, reddetmek olarak yorumlanmıştır. Ama pek çok din alimine göre burada kastedilen adaletsizliğe ve zorbalığa karşı savaşmanın Müslümanın vazgeçilmez görevlerinden biri olduğu ve bunun yerine getirilmemesinin insanı Müslümanlıktan çıkaracağıdır… Ve buna içerideki iktidarın İslam adına uyguladığı adaletsizlikler ve zulüm politikaları da dahildir.
Faiz alıp vermek… Bu konuda sanırım ek bir açıklamaya bile gerek yok…Ve İnsanlar üzerinde veya bir nesnede sihir yapmak…
DİNCİLİK DİN BEZİRGANLIĞIDIR…
İslam’ın affı mümkün olmayan yani İslam içi ve dışılığı belirleyen 7 büyük günahı ve dincilerin namaz, oruç, hac, başörtüsü, alkollü içki vb.ne indirgedikleri İslam içilik ve dışılık anlayışı, besbelli ki birbirinden bambaşka iki ayrı din anlayışının ifadesidir.
Dinciler, kırmızı çizgiyi İslam açısından tali olan, affı mümkün, şekli ibadet biçimlerine ve eylemlere indirgerlerken, yukarıda vurguladığımız gibi İslam’ın affını mümkün görmediği 7 büyük günahı adeta bir yaşam tarzı haline getirmişlerdir. Hırsızlık, rüşvet, yolsuzluk, adam kayırma, kul hakkı yeme, kendisinden zayıf olanların sırf muhalif diye canlarına kıyma ve bunu İslam olarak lanse etme vb. vb…
Bu bir dindarlık değil din bezirganlığıdır….
Mahmut ÜSTÜN