Eski Çerkes gelenekleri
Çerkes eski gelenekleri içerisinde Çapş’eler yaygındı. Yaralıyı eğlendiren gurubun eğlencesiydi Çapş’e. Bu eski gelenek sadece Abzahlar arasında vardı. Yaralının yatağında, odasında yalnızlığını, çektiği acıyı unutturmak, hafifletmek için savaş sırasında ya da herhangi bir nedenle yaralanmış olan yaralı bir an bile yalnız bırakılmazdı. Arkadaşları, yakınları tarafından şaka ve esprilerle, olaylar uydurularak, şarkılar söylenip eğlenceler düzenlenirdi.
Acıma duygusu olanların yaralının yanına gidip onu eğlendirerek, acısını hafifletmek için bunlar yapılırdı. Çapşe’de bey, emekçi ayrımı yapılmaz. Herkes hastayı bir kez de olsa gidip görür ve Çapşe’ye katılır. Hiçbir zorlama olmaz. Yaralıyı görmeye gidenler, evin avlusunda bulunan karasaban, örs, çekiç gibi iş aletlerini döverek, türlü sesler çıkartırdı. Nasıl örsün, çekicin çıkardığı sesler uzaklara gidiyorsa, yaralının çektiği acının, ağrının sızıları da bu seslerlerle uzaklara giderdi inancı yaygındı.
Eğlenceler de iki kişi diz üstü yere oturur, elleri arkalarında bağlanır, havada kuru bir ekmek ipe asılır. Elleri arkadan bağlı yere oturanlar, ipe asılı kuru ekmekten, ağzıyla lokmalar kopartarak yemeye çalışırlar. Bu arada söz sanatı, konuşma ustalıkları başlar. Arada halkın geçmişinde yer alan en ünlü tarihi şarkılar söylenirdi. Yaralıyı Çapşe‘lerde eğlendirsinler diye böyle pek çok değişik eğlenceler sabaha kadar devam ederdi.
Ayrıca uzun kış geceleri kız ve erkeklerin bir araya gelip yemek yedikleri, oyunlar oynadıkları geleneksel gece eğlenceleri olan Şeşdeşler de yaygındı. Bazen de Gece ve Karanlık Tanrısı Sozepej için törenler olurdu. Amaç, gündüzün iş yorgunluğunu unutturmak, Gece tanrısına şükran ifade etmekti. Çerkesler bu törenlerde: “Ey Sozepej, dinlenmek için geceyi yarattığına çok sevap işledin!” der eğlenceleri sonlandırırlardı.
Yine her Çerkes ailesi kendine ait armalar için ağaç yapraklarından boya elde ederlerdi. Bu gelenek çok yaygındı. Önce ormanda gezip en ulu ağaçların yapraklarını toplarlardı. Sonra bu yapraklar kurutulurdu. Kurumuş yapraklar kazanlarda suyla kaynatılır, elde edilen bulamaçlardan boya yapılırdı. Bu boyalarla Çerkesler, elbiselerinin üzerlerine çeşitli resimler yaparlardı. Özellikle her boyun, soyun, ailenin armalarının işaretlerini hem evlerde kullanılan eşyalara, hem elbiselerine, hem eğerlere, kapı gibi yerlere, kurutulmuş ağaç yapraklarından elde edilmiş yaprak boyalarla damgalar vurulurdu.
Çerkes eski gelenekleri içerisinde etkin bir gelenekte konuk karşılama geleneğiydi. Çerkesler arasında Adığe boylarında bir tek Bıjeduğlar gelen konuğu karşılamazlar. Diğer boylar ise konuklarını kapıda karşılarlar. Bıjeduğlar, “konuk karşılarsan onu istediğin eve göndermemiş olursun” der konuğu karşılamazlar ancak konuklarını Tanrı misafir ediyor gibi ağırlarlar. Konukseverlik ve konuklukta gösterilecek bir hata çok ayıplanırdı.
Adığeler konuklarını ağrılarken: “şöhret için kırk sofra ve keskin kılıç lazım” derlerdi. Tüm Kafkaslarda olduğu gibi, Adığelerin diğer boyları gibi Bıjeduğlar da her zaman bilerek konuk odalarının kapılarını açık tutarlardı.
Turabi SALTIK