Eveti, Hayırı Bırak; Yaklaşan Felakete Bak!
(Serhat Halis’in 2017’de yazdığı yazıyı, güncelliğini koruduğu ve bugünün tartışmalarına ışık tuttuğu için yeniden yayımlıyoruz)
Sağın iç savaş arifesindeki en temel yöntemlerinden biri, solu ve demokratları kandırmak ve bir şekilde tüm bu iç savaşa giden süreçler boyunca oyalamaktır. Bu süreçlerde sağ ve faşizm silahlanırken, karşı cenah seçim ve oylamalarla, envai kampanyalarla, sistem içi yöntemlerle sürüncemede debelenir. Beyhude bir uğraş içinde hem gücü ve direnci emilir hem de gerçek karşılaşmaya hazırlık yapmasının önüne geçilir. Sıradan vatandaş bu gerçeği göremez.
Bugün Türkiye’de, başkanlık sistemi etrafında dönen “evet-hayır” tartışmaları da böylesi bir eksende yürüyor. Sol, burada “hayır”ı kesin bir çözüm olarak görüyor. Bu yüzden de “hayır”dan ya da “evet”ten sonrasına dair elinde hiçbir reçete yok. Sol, tüm paradigmasını “hayır” üzerine kurmuş durumda. Ama “hayır”dan sonrasına dair söylediği tutarlı hiçbir şey yok. Üstelik hayırdan sonrası için bir cennet tablosu çizecek kadar da sığ bir noktada.
Hatırlayın 7 Haziran seçilerinden önce de HDP’nin yüzde 10 barajını aşması durumunda 8 Haziran’da güllük gülistanlık bir ülkeye uyanacağımız safsatası pompalanmıştı kitlelere. Oysa ortalama zekâya sahip herkes bu kadar palazlanmış bir iktidarın meydanı kimseye bırakmayacağını öngörebilirdi. Bugün, “evet-hayır” ekseninde yürüyen sol politika ve propaganda da yine aynı hataya düşüyor ve kitleye “hayır” çıkması durumunda neredeyse bir cennet vaat ediyor.
Bu kadar palazlanmış, kadrolaşmış ve tüm devlet aygıtlarını elinde tutan bir anlayışın, oylamadan “hayır” çıktı diye elini eteğini çekeceğini sanmak yanlış olur. Şu anda bile keyfi uygulamalarla anayasal ve/veya hukuki hiçbir zemini tanımayan bir iktidarın; kendisi için “ölüm kalım meselesi” demek olan bir oylamanın sonucunu anayasal ve demokratik sınırlar içinde kabulleneceğini beklemek, kelimenin en kibar anlamıyla saflık olur.
Şurası kesin, oylamadan “evet” çıkması halinde, kendimizi felaket girdabının tam ortasında bulacağız. Ancak biz o girdabın güçlü akıntısına kapılalı çok zaman oldu. Felaket kaçınılmaz ve geri dönülemez bir noktadayız. Girdabın merkezine doğru olan ilerleyişimizi durduracak hiçbir şey yok. Buna “hayır”ın gücü de yetmez.
Referandumdan “evet” de çıksa “hayır” da çıksa önümüz karanlık, çok zor günler bizi bekliyor. Milyonlarca gerici ile birlikte yaşıyoruz. Hilafet, saltanat, şeriat isteyen milyonlar var bu ülkede. Oylama sonucunun “hayır” çıkması bu gerçeği değiştirmeyecek.
Bu anlamıyla salt başına “hayır” kampanyası, direnme potansiyeli olan kesimleri beyhude bir çaba içine itiyor ve bu kesimleri pasivize ediyor. Gereksiz bir umut aşılıyor sol yığınlara. Adeta olmayacak duaya âmin dedirtiyor.
Kimse kendisini kandırmasın. Bu topraklarda potansiyel sağ ve gericilik AKP ile hortlamadı ve AKP’nin gidişi ile de gidecek gibi görünmüyor. Burada AKP’nin ve Erdoğan’ın sağ yığınlar üzerindeki etkisini yok saymıyoruz elbet. AKP iktidarı sağ potansiyelin siyasallaşmasını hızlandıran bir faktör oldu. Ancak bu mevcut potansiyel açısından bir anlam ifade etmez.
Sağın kitle profili değişmez. Bu profil olaylar arasındaki neden sonuç ilişkisini anlamlandırmak yerine, sığ bir cehaletle örülmüş ajitasyona teslim olur. Bu anlamıyla sağın kitleselleşmesi ve siyasallaşması sola nazaran çok daha rahat ve hızlı olur.
Hayatın her alanında örgütlenmiş komplike bir yapıdan bahsediyoruz. Sadece devlet içinde değil, kitleler içinde de çok derinden işlemiş bir yapı ve bahsini ettiğimiz bu kitle, çok rahat bir şekilde sokaklara sürüklenebilecek karakterde.
Bugün siyasallaşma had safhadadır sağda ve sağın dozajı yüksek siyasallaşması her zaman silahlanmayla at başı gider. Ülkedeki bireysel silahlanma oranında bile sağın ezici bir üstünlüğü var. Bu, karanlık bir gelecekle karşı karşıya olduğumuzun en basit göstergesi sanki.
Maraş’ta kundaktaki bebeği ortadan ikiye ayıran kişinin davranış örüntüsüne sahip milyonlar var bu memlekette ve daha örgütlü ve güçlüler şu anda. Böylesi bir gelenek, bu topraklarda güçlü bir damara dayanır ve bu damar temel bir potansiyele işaret ediyor. Bu potansiyeli, sağ siyasallaşma açığa çıkarır ve potansiyel, gerçeğe döner. Bu gerçekler bu topraklarda defalarca yaşandı. Ancak solun genel karakteridir, hatalardan ders çıkaramaz.
Referandum nasıl sonuçlanırsa sonuçlansın, sağın temel davranış eğilimi şu yönlü olacaktır: Önce “milli ve manevi değerlerimize ters” diye yasaklar başlayacak, sonra “milli ve manevi değerlere ters” olduğu düşünülen her şey yok edilmeye çalışılacak; insan dâhil…
Niyetim felaket tellallığı yapmak değil, tarihe bir not düşmektir derdim; umarım tarih beni haklı çıkarmaz ve biz, ‘seçim’di ‘hayır’dı derken, atı alan Üsküdar’ı geçmez…