Hakikatin darına durmak: Alevilikte kadın (6. Bölüm)
Tevfik USLUOĞLU yazdı:
Yazı dizimizi sonuç yerine geçecek şekilde bitirirsek şunları ifade edebiliriz;
Kuran akletmeye çağırıyor, aklını kullanmasını öneriyor, gerisini insana bırakıyor. Dolayısıyla fiili olarak Kuran ayetlerinin nüzul olduğu Arap toplumuna Kant’ın soyut düşünceleriyle hitap edilmesini ya da hükmüne bugün ulaşılan bilimsel ayrıntılardan bahsedilmesini beklemenin bir tutarlılığı var mıdır? Kaldı ki bunlara ulaşması beklenen aklının kendisidir. Kuran insanlara esaslar (TEVHİD) ve hedefi (SALİH AMEL) gösterir. Ayrıntılar ve insanın bilimle ilişkisi insanın kendi sorumluluğunda Kur’an da ilişkilendirilmiştir. Nitekim İslam’ın son din ve Hz. Muhammed’in son peygamber olarak ifade edilmesi, insanın artık vahi yoluyla doğru yola çağrılmayacağı, tamamen kendi sorumluluğu ve aklı ile doğruya ulaşması ve tutarlılık göstermesi gerektiğini buradan okumamız gerekmektedir. Aklın tutarlılık boyutu ise daha ziyade apriori yapısından gelmekte olup zihnin matematik uyumuna denk düşer.
Alevilerin inancındaki Allah, zulmeden, şerri yaratıp insanlığı şerre bulaştığı için yargılayan, ceberut bir güç değildir. Seven, koruyan, tolerans tanıyan, bağışlayan, fırsat veren olarak algılar; korkulan değil sevilen, doğruyu gösterdiği için uyulması gereken olarak algılarlar. Nitekim Kur’an, insanı faydalı işlere ve erdemli davranışlara davet eder. Bu tutum insana dünyevi duygularla hitap eder ve tescilde bulunur. Bu durum toplumsal açıdan önümüze iki çözüm şekli ortaya koyar.” Hz. Nuh’un çözümü (dinlere ve dillere göre tanımlanış politik birimleri, eşit ilişkiyle hareket etmek) ve Hz. Muhammed’in çözümü, dilin ve dinin politik her türlü anlamının ortadan kaldırılması (somut olarak bu tüm dinlerin eşitliği, ana dilde eğitim hakkı ve tarihin ulusal tarih olmaması, herkesin ana dilinde ama tıpkı aynı fiziği ve matematiği okuması gibi aynı tarihi okuması ya da tüm halkların tarihini birlikte ve eşit okumak demektir.)” (Usluoğlu, 160:18). Nitekim din ve kadın meselesinde de en temel problemimiz olan demokratikleşme ve bunun toplumda içselleştirilmesi açısından tarihin, safsatalardan arındırılması, bir ders alma bilincinin geliştirilerek, yüzleşmelerin gerçekleşmesi gerekiyor.
Yüzleşme demokratik bir toplumsal sözleşmeyi gerekli kılar.
1) her toplumun kendi iç sözleşmesi. 2) tüm toplumların ortak toplumsal sözleşmesinin belirlenmesidir. Bunun çağdaş insan hakları, hukuki kurum ve kuruluşlarıyla güvenceye alıp ikame etmek gerek. Böylece yüzeysel, sığ, sahte din yorumlarının ortaya çıkardığı din taraftarları için, halkı her ne yolla olursa olsun aldatıp taban kazanmaya çalışan güçlere karşı ciddi kazanımlar elde edilebilir. Nitekim İslam tarihinde sahte din yorumlarıyla Kur’an din kitabı olmaktan çıkarılıp eline geçirenin zulüm kılıcı yapılmıştır. Örneğin; “Mallarınız ve evlatlarınız birer fitnedir…” (Kehf:46). “Ne mallarınız, ne de evlatlarınız size katınızda bir yakınlık sağlamaz” (Sebe:37). Devamla Teğabün süresi 15. Ayette aynı şeyi tekrar ediyor.” Bunlara göre maldan ve evlatlardan uzaklaşmak gerek mi denmeli? Ya da Peygamber, erkek çocuğu yok (ebter) diye, çocuk sahibi olanlardan intikam mı alınıyor denmeli. Elbette konu böyle bir ilkellikle yorumlanamaz” (Mahir,1998: 19).
Nitekim mal sahibi olmak ve çocuk sahibi olmanın günah, fitne olacağı mutlak hükmüne işaret olarak gösterilemez. Benzer şekilde; “Size savaş yazıldı. Hoşunuza gitmeye bilir ama hoşlanmadığınız şeylerde de size hayır vardır. Hoşlandığınız şeylerden de size kötülük olabilir” (Bakara:216). Şimdi bu ayete göre tüm Müslümanların savaşacak birilerini bulmaları mı gerek? Ayette savaşın alınyazısı olarak belirlenmesinden, barış içinde yaşamanın haram olduğu sonucu mu çıkar? Böyle bir dini kim ciddiye alır. Buna din de denmez. Sorun o günün özgün, dünyevi olaylarıyla ilgilidir. İslam dini yayılacak önünde engeller var, bunların arasında Arapların Recep ayında savaşı haram bilen gelenek ve görenekleri de bulunuyor. Kaldı ki herhangi bir savaşta, tereddütlü askerleri ajite etmek üzere bir komutanın “Savaştan nefret etsem de buna mahkûmsunuz ve sonuçta güvenli yaşam kuracaksınız, düşmanlarınız yok olacak, gelecek kuşaklarınız güven içinde yaşayacak” haykırışları kadar doğal hiçbir şey yoktur. Ama bunu barış içinde yaşamak günahtır. Çünkü “Size savaş yazıldı” ayeti kelimesi nazil olmuştur denebilir mi? Kur’an’ın böyle ilkelce ve İslam’ın ruhuna aykırıca yorumu mümkün mü? Elbette değil ve bu yorumun oluşturacağı din, asla din olmaz. İşte şeriatçı gericilik nedense hep böyle ikircimlidir. Aynı yöntemle hiçbir hadiseye yaklaşmaz. Yalan yanlış ve keyfi yorum ve yöntemlerinin esasını oluşturur (…) bu anlayış Muaviye’nin zulüm şeriatıdır ve Hz. Muhammed dâhil, onun tüm yakınlarından intikam alıp, cahiliye alışkınlıklarını yeniden ikame etme çabasından başka bir şey değildir” (Mahir, 1998:32). Kur’an da oysa iman ve barış birlikte zikredilmiştir. “Barış daha hayırlıdır” (Nisa, 128). “Eğer müminlerden iki kesim savaşırsa bu kardeşlerinizi barıştırın. Şayet buna rağmen biri öbürüne karşı saldırılarına devam ederse Allah’ın emrine dönünceye kadar siz de saldırgan tarafla savaşın” (Hucuvat,9). “Ey iman edenler hepiniz barış dairesine giriniz” (Bakara, 208). İşte bu ayetlerle “selam” şiarı bir barış parolası haline getirilmesi emredilmiştir. Her şey zıddıyla bilinir, kaidesine göre savaşın, kör inancın, ilkelliğin karanlık yüzü ancak barışın, aklın ve bilginin aydınlık yüzü ile anlaşılır ve değeri bilinir.
Nitekim kör inançla hareket edenler, Allah adına kendi çıkar çevresinin diktatörlüğünü, mutlak egemenliğini, ikame etmek için hiçbir ortak bölene, sözleşmeye tabi olmazlar. Onların insan hakları, demokratik haklar dediği şey, yıkmak istedikleri söylemlerin sırtına basarak, toplum vicdanını istismar etmekten başka bir şey değildir. Bu duruma karşı toplumsal bir aydınlanma gerek. Aydınlanma içinde yeni bir felsefe yeni bir strateji gerek. Bu sürecin örülmesindeki en büyük handikap, bizim dindarımızın da daha az dindarımızın da dinsizimizin de en büyük sıkıntısı dini bilmemesidir. Dindar olmak bireysel bir tercihtir. Dini bilmek ise bu ülkede yaşayanlar için asgari düzeyde de olsa şarttır. Ancak entelektüellik iddiasındaki bir insanın dini bilmek gibi bir zorunluluğu vardır.
“Aleviliği özgür bağımsız ve demokratik özelliği aynı zamanda Aleviliğin gücüdür. Aleviliği siyasallaştırma çabaları bu açıdan çok risklidir. Böylesi bir çaba ekonomik gücü elinde bulunduranların kuklalığına kadar gider. Ekonomik gücün ve siyasal iktidar olgusundan ayrılamayacağına gerçeği de Alevileri devletin kuklası haline getirir. Aleviliğin siyasal rolü, onun felsefi önermeleri ve sunduğu alternatif sosyal yaşam projesiyle gerçekleştirdiği kolektif algılar, toplumsal yönlendirmesidir. Bu önermeler, siyasal yaşamın yönlendirmesinin de önemli bir dinamiği, referans olarak işlev görür. Bu zemin üzerinde Aleviliği bir bütün olarak algılamak gerekir. Aleviliği siyasallaştırmaya çalışan yada siyasal parti algısı ve çabası ile yaklaşan her oluşum Aleviliğe en büyük zararı verme çabasındadır” (Kasım,2018:8). Bu önerme, Alevilerin siyasallaşmaması değildir, apolitikleşmesi hiç değildir. Alevilik siyasal zemine çekilmemelidir. Her Alevi siyasal bir kimlik sahibi olmalıdır. Ancak Alevilik siyasal zemine çekilmemelidir. Hz. Hüseyin geleneği direnme çizgisi ve mesajları örnek alınmalıdır. Aleviler siyasal ortamın merkezinde olmalı ve haklarını almalı hatta toplumsal dönüşüm için kilit rol almalıdırlar. Ama Alevilik değil. Aleviliği, İslam mezheplerinden ayıran en önemli unsur da budur. Kadın meselesi de bu esasta değerlendirilmelidir.
“İlk Emevi halifesi Muaviye, “Yeryüzü Allah’ındır, ben de O’nun vekiliyim. Dolayısıyla her elime aldığım bana aittir, insanlara bıraktığım ise, onlara bir lütfumdur.” Veya Abbasi halifesi Ebu Cafer El Mansur’un: “Ey insanlar, Allah’ın bize bahşettiği hak ve bize verdiği yetkeyle sizlerin başına geçtik ve sizleri yönetiyoruz. Ben, Allah’ın yeryüzündeki naibi ve O’nun mülkünün bekçisiyim (İslam’a karşı İslamcılık).” sözlerinde ifade edilen İslam değil. Zira bu anlayış, Mısır Firavunlarının, Roma Sezarlarının ve Osmanlı Sultanlarının dinsel anlayışının geleneği içerisinde yer alır” (Aktaş,1997: 177). Yani bu anlayış Peygamberlerin- İbrahim’in, Musa’nın, İsa’nın ve Muhammed’in – sürdürdüğü gelenek içerisinde değildir.
Siyasal, ekonomik iktidar ve çıkar kavgalarının içinde pay kapmaya çalışan, tarikatın ve cemaatin menfaatlerini kollamak için zalime payanda olan, dini bir afyon haline getirerek toplumun suiistimali doğrultusunda kullanan, inancını aşiret ve köylü kavgalarının düzeysizliğine mahkûm kılan, kalemini çıkar çevreleri ve işbirlikçilere kiralayan, ticaretin ve refahın sürekliliği için tağut’un değerlerine ortak olan, müreffehlerin ve aristokratların yaşamsal güzelliklerinin sürekli kılınması için mazlumları aldatan İslam (!) değil elbet. “İslam ve temel dayanağı Kur’an, insanın bireysel inançlarını Allah’la kendi arasında hiçbir aracıya yer vermeyen açık beyanlara sahiptir. Öyle ki İslam, Peygamberini dahi yalnızca “Resul” (bildirici) ve tüm inananlar gibi Allah’ın “abid’i (kul ve kölesi) olarak belirlenmiştir” (Usluoğlu, 2013: 240).
Ayrıca Hz. Muhammed’in peygamberliğini sona erdirip vahinin bittiğini ilan ettiğinde, insanı akıl yoluna, muhakeme yapma zahmetine çekmiştir. Yani artık peygamberlerin artık gelmeyeceğini ilan ederek, kişi özgür bırakılmıştır. Bundan dolayı İslam, söyleminde müreffehlerin ve aristokratların çıkarlarına göre dizayn edildiğinde sapma olarak ortaya çıkar. Bu İslam, ister sivil toplumcu, ister çoğulcu, ister kültürel, isterse halk İslam’ı olsun, sonuçta ideal ve örnek olma vasfından uzak ise ve kendi asli ideallerinden uzaklaştığı ölçüde zalimlerin beğenisini kazanıyor ise, bu Muhammedi İslam değildir. Mustazafların bir kurtuluş umudu olmadığı gibi, Müslümanlarında da onuru olmayan bu İslam, bir ölüm kavgasının ardından kendini vaz geçilmez bir kimlik olmanın kıvancı da değildir. Muhammedi İslam ise zalimlerin işine gelmese de hayatı anlamlandırır ve açıklar.
Bu anlamda ise İslam salt bir dinsel öğreti, bir ritüeller sistemi bir kimlik değil; zulme, sömürüye, ahlaksızlığa karşı sürdürülen bir kavganın şiarı ve manifestosudur. Bu kavga ise gücünü ve haklılığını, meşruiyet akılsal yetkinliği, ontolojik uygunluğu ve mensuplarının muhkemliğinden alır. Egemen zalimlerin lütufları, işbirlikçi ruhbanların gözyaşları ve refah içinde şımarmış olanların maddi güçlerinden değil. Tam tersine bir uygarlık ortaya koyan Muhammedi İslam, Peygamberinden, Emir El Müminin Ali İbn Ebu Talip’ten, Salman el Farisi’den, Ebu Zer el Ğaffari’den, Hatice El Kübra, Fatimet-ü El Zehra’dan, Hüseyince direnmekten, Zeynep’çe mücadeleden, Muhammed Bin Nusayr Bin Şuayb gibi Bab ve bir aktarıcıdan, öz ve akıl algısını, manayı bizlere ‘Hüccetül Akıl’ sistematiği ile net olarak sunan Şeyh Ed Din Hüseyin Bin Hamdan El Hasibi ile gücünü ve haklılığını ortaya koyar. Bunun içinde kadın ve Alevi kadın, Fatıma ruhu, Zeynep’çe mücadele algısı ile yeniden örgütlenmelidir.
Son söz olarak, Hz. Zeynep, Hüseyni mesajı yani Kerbela direnişinin ruhunu ve mesajını taşıyan, Kerbela’nın şahidi; Kufe’de, Şam’da, Medine’de hakkı haykıran, ümmete doğru risaleyi ileten, kadının insan olarak, toplumsal dönüşüm ve ilişkilerde temel rol ve öncülük vasfına sahip olduğunu ileten kişidir. Hz. Zeynep, zulme karşı mücadelenin sembolü, kadına direnişi ve mücadeleyi öğretendir. Ali Şeriati şöyle der: “Gidenler Hüseyn’i bir iş yapmıştır, Kalanlar, Zeyneb’i bir iş yapmalıdırlar, Yapmazlar ise Yezidi’dirler…”
Bugün bize düşen Zeyneb’i bir iş yapmak, zalimlere karşı mücadele etmek, mazlum için hakkın ve haklının sesi olmaktır. Eşitliğin, adaletin hâkim olduğu bir dünyanın kurulması için çalışmaktır.
Yazı dizisinin diğer bölümlerini okumak için:
Hakikatin Darına Durmak: Alevilikte Kadın (1) / Tevfik USLUOĞLU
Hakikatin Darına Durmak: Alevilikte Kadın (3)/ Tevfik USLUOĞLU
Kaynakça:
• Akkaya, Gülfer. “Sır İçinde Sır Olanlar: Alevi Kadınlar”. Kelkedon Yayınları, İstanbul (2015).
• Akkaya. Gülfer. “Kutsal, Kahraman Ama Yok Sayılan Alevi Kadınlar”.
Ayrıntı Dergi, Sayı:7, İstanbul, Kasım- Aralık (2014).
• Aktaş, Ümit. “Akıl, Aşk ve İslam”. Birleşik Yayıncılık, İstanbul (1997)
• Bilgen, Ayhan. “İslam Dünyasının Özgürlüğe İhtiyacı Var”. Ayrıntı Dergi,
Sayı:16, İstanbul, Haziran-Temmuz (2016).
• Bilici, Faruk. “ Alevi Kimliği”. “ Alevi Bektaşi İlahiyatının Günümüz
Türkiye’sinde ki İşlevi”. Editörler: T.Olssoni, E.Özdalga, C.Raudvere. Tarih Vakfı Yurt Yayınları, İstanbul (2003).
• Deniz, Şafak. “ 8 Mart/ Kadın/ Ezilen Kimlikler”. Demokrasi ve Özgürlük
Yolunda Atak Dergisi, Yıl:19 Sayı:164, Ada Ofset, Antakya, Şubat (2018).
• Deniz, Sevgi. “ Kendini Yitirmenin Bir Diğer Adı: Kadın”. Güneyde Kardelen Dergisi, Yıl:2, Sayı:15-16, Ada Ofset, Antakya , Temmuz- Ağustos( 1997).
• Duran, Rıza. “AKP Makyavelizmi ve Aleviler”. Aleviler ve Ğadir Bayramı,
Atak Yayınları, Antakya (2008).
• Gürsoy, Derya. “Din Ne Zaman Siyasallaştı?”. Demokrasi ve Özgürlük
Yolunda Atak Dergisi, Yıl:19 Sayı:169, Ada Matbaacılık, Antakya (2018)
• Gürsoy, Derya. “Alevilikte Kadın Gerçeği”. Demokrasi ve Özgürlük Yolunda Atak Dergisi, Yıl:19 Sayı:163, Ada Matbaacılık, Antakya (2018)
• Gürsoy, Derya. “ Bir Halk Kadınıyla Uyanır: Arap Tanrıçalar Arıyorum”. Arap Aleviliğinde Kadın Gerçeği. Atak Yayınları, Antakya (2012).
• Açıkgöz, Sadık ve Kanatlı, İbrahim. “HRT Akdeniz, Gönülden Gönül’e
Programı, Temmuz ( 2020).
• Eliaçık, R. İhsan. “Sosyal İslam, Dinin Direği Paylaşımdır”. Tekin Yayınevi,
İstanbul (2015)
• Eliaçık, R. İhsan. “Demokratik Özgürlükçü İslam”. Tekin Yayınevi, İstanbul (2014).
• Fidan, Hafsa. “Kur’an’da Kadın İmgesi”. Vadi Yayınları, Ankara (2006).
• Işıldar, Arif. “Hz. Hatice’den Seyyide Zeyneb’e… Güne Bakan Kadın
Olumlamaları”. Demokrasi ve Özgürlük Yolunda Atak Dergisi, Yıl:17
Sayı:160, Ada Matbaacılık, Antakya (2017)
• Işıldar, Arif.” Gelenekten Geleceksizliğe Siyasal İslam”. Demokrasi ve Özgürlük Yolunda Atak Dergisi, Yıl:16 Sayı:142, Ada Matbaacılık, Antakya (2015)
• Işıldar, Arif. “Kadın Aydınlanması”. Demokrasi ve Özgürlük Yolunda Atak
Dergisi, Yıl:8 Sayı:59, Ada Matbaacılık, Antakya (2007)
• Işıldar, Arif. “Erkek Sorunu”. “ Kadın Erkek İlişkisi/ Evlilik ve Ailenin
Tarihsel Toplumsal Kültürel Temelleri”. “İnsan Soyu Bazında Demokratik
Yaşam Arayışı”. Atak Yayınları, Antakya (2014).
• Işıldar, Arif. “Beşinci Mevsim Kadını Olabilmek”. Demokrasi ve Özgürlük
Yolunda Atak Dergisi, Yıl:17, Sayı:17, Ada Ofset, Antakya, Temmuz (2016).
• Işıldar, Arif. “Kadın ve Aile”. Demokrasi ve Özgürlük Yolunda Atak Dergisi, Yıl:18, Sayı:157, Ada Ofset, Antakya, Mayıs (2017)
• Kasım, Zeki. “Kerbela Üzerine Farklı Bir Yaklaşım”. Suriye (2018)
• Köktürk, Milay. “Açık Toplumda Modern Feodalite”. Gelecek Bir Tasarımdır 2023 Dergisi. “ Yeniden İnşa Sürecinde İnanç ve Aktüel Boyutlarıyla Alevilik”. Sayı:150, Atılım Yayıncılık, Ankara, 15 Ekim (2013).
• Kur’an’ı Kerim.
• Mahir, Bedreddin. “Türban, Kur’an’daki İslam, Din ve Dil Sorunu”. Güneyde Kardelen Dergisi, Sayı:21, Ada Ofset Yayıncılık, Antakya, Ocak (1998).
• Okan, Nimet. “Canların Cinsiyeti: Alevilik ve Kadın”. İletişim Yayınları,
İstanbul (2016).
• Onat, Hasan. “Alevilik Yeniden İnşa Edilmeye Çalışılıyor”. Gelecek Bir
Tasarımdır 2023 Dergisi. “ Yeniden İnşa sürecinde inanç ve Aktüel
Boyutlarıyla Alevilik”. Sayı:150, Atılım Yayıncılık, Ankara, 15 Ekim 2013,
• Özuğurlu (Verde), Ahmet. “Akıl ve Cehalet”. Samandağ AKAD, Yıl:1, Sayı:2, Velayet Basım Yayın, Adana, Nisan ( 2013).
• Özuğurlu (Verde), Ahmet. “Akıl ve Cehalet”. Samandağ AKAD, Yıl:2, Sayı:3, Velayet Basım Yayın, Adana, Nisan (2014).
• Sancar, Serpil. “ Türk Modernleşmesinin Cinsiyeti, Erkekler Devlet, Kadınlar Aile Kurar”. İletişim Yayınları, İstanbul (2012)
• Salman, Cemal. “ Lamekandan Cihana: Göç Kimlik Alevilik”. Dipnot
Yayınları, Ankara (2018).
• Sambur, Bilal. Prof. Dr. “Teolojik Bir Yaklaşım: Akıl, Ahlak, Aşk ve Dini
Şiddet”. Demokratik İslam Dergisi, Yıl:2, Sayı:2, Baveri Yayıncılık, İstanbul
(2018).
• Şeriati, Ali. “Kadın ( Fatıma Fatımadır)”. Fecr Yayınları, Ankara (2016)
• Poyraz, Bedriye. “Hakikatin Darına Durmak: Alevilikte Kadın”. Dipnot
Yayınları, Ankara (2018)
• Usluoğlu, Tevfik. “Ortadoğu’da Kürtler”. Demokrasi ve Özgürlük Yolunda Atak Dergisi, Yıl:17 Sayı:160, Ada Matbaacılık, Antakya (2017)
• Usluoğlu, Tevfik. “ Toplumu Yeniden Kurmak”. Kıbele Yayınları, İstanbul (
2013).
• Yıldırım, Rıza. “Geleneksel Alevilik; İnanç, İbadet, Kurumlar, Toplumsal
Yapı, Kolektif Bellek”. İletişim Yayınları, İstanbul (2018).
• Yurtsever, Yahya. “ Arap Alevilerin Başına Gelen Kadınların da Başına
Gelmiştir”. Arap Aleviliğinde Kadın Gerçeği. Atak Yayınları, Antakya
(2012).
Kişi Listesi:
• Şeyh Ali Kaddur. Lise, Lübnan, 50 yaşında