İlahiyatçı Prof. Kırbaşoğlu: Cami hoparlöründe bir tek ‘sordum sarı çiçeğe’ ilahisi eksik. Dindar olanları bile bezdirecek bir uygulama
Kırbaşoğlu, “Dini semboller, dini jargon bu şekilde hoyratça, nobranca siyasete alet edildiği sürece yeni nesillerin dinden soğuması değil, dinden çıkması kaçınılmaz” dedi.
Cumhurbaşkanlığı Yüksek İstişare Kurulu Üyesi Bülent Arınç’ın camilerden yükselen sela ve duaları tartışmaya açmasını yorumlayan Ankara Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Öğretim Üyesi Prof. Dr. Mehmet Hayri Kırbaşoğlu, “Ne kadar dua, sala varsa yığmışlar, bir tek ‘sordum sarı çiçeğe’ ilahisi eksik. Bırakın din konusunda ilgisiz olanları, dindar olanları bile bezdirecek bir uygulama bu” dedi.
RS FM’de Atilla Güner’le Akşam Postası programına konuk olan Prof. Kırbaşoğlu, ‘şunları söyledi:
“Diyanet İşleri Başkanlığı’nın bu uygulamaları yukarılardan habersiz, izinsiz yapması kesinlikle mümkün değil. Bu gibi beyanlar aslında şunu gösteriyor: Öncelikle ezanı, bayrağı, milliyetçiliği siyasi propaganda aracı olarak kullanıyorlar ve gelen tepkilere göre gazı almak için yine iktidar çevrelerinden birtakım açıklamalar yapılarak böylelikle sürekli iktidara karşı bir kalkan olarak kullanıyorlar.”
“DİYANET KADAR GIRTLAĞINA KADAR SİYASETE BATMIŞ BİR BAŞKA KURUM YOK”
“Son 10 yıldır takip ettiğim kadarıyla söyleyebilirim, dine dair atılan adımların hiçbirisinin siyasetten bağımsız olduğunu söylemek mümkün değil. Dini, ahlaki ve vicdanı açıdan meseleye yaklaşacak olursak öncelikle Türkiye İslam Cumhuriyeti, ya da İslam devleti değildir. Türkiye Cumhuriyeti laik bir devlet, anayasal olarak. Daha önemlisi sosyolojik olarak Türkiye yüzde 99’u Müslüman olan bir ülke değil. Bu bir şehir efsanesi. Söylem olarak kullanılıyor olabilir ama toplumda Müslüman olmayan çok geniş kesimler var. Ayrıca Müslüman olduğu halde kendisinin İslami kimliğiyle tanımlamayan veya egemen dindarlıkla kendisi arasına mesafe koyan çok geniş kesimler var. Hukuki ve ahlaki tarafı bir yana, insan olarak kendi dindarlığımız, dini özgürlüklerimiz başkalarının özgürlüklerinin başladığı yerde biter. Toplumda bir rahatsızlık varsa bu rahatsızlık oluşmadan önce ince düşünerek Diyanet’in bunu hesap etmesi lazım. Ama Diyanet İşleri teşkilatı kadar siyasete gırtlağına kadar batmış bir başka kurum yok. En yukarılara karşı şirin gözükmek için Diyanet bunları yapıyor olabilir, yukarının buna ses çıkarmıyor olması da yapılan hataya ortak olduğu anlamına gelir. Dini açıdan bu yapılanların hiçbir temeli yok. Camiler ezan okumak içindir, ezanlar da başkalarını rahatsız etmemek için, hatta hoparlörün sesini sonuna kadar açarak insanları soğutmak amacıyla okunamaz.
“NE KADAR SELA VARSA YIĞMIŞLAR”
“Bulabildikleri ne kadar dua, sela varsa yığmışlar, bir tek sordum sarı çiçeğe ilahisi eksik. Bırakın din konusunda ilgisiz olanları, dindar olanları bile bezdirecek kadar berbat bir uygulama var. Bunun bir propaganda amacı olduğu açık. İslam Peygamberi, insanları müjdeleyin, kolaylaştırın, nefret ettirip uzaklaştırmayın diye talimatları var. Kuran’ı Kerim’de açık bir biçimde insanlara dini konuda baskı yapılmaması, zorlanmaması yönünde çok açık telkinleri var.”
“TOPLUMUN ADALETE İHTİYACI VAR”
“Dini semboller, dini jargon bu şekilde hoyratça, nobranca siyasete alet edildiği sürece yeni nesillerin dinden soğuması değil, dinden çıkması kaçınılmaz. Deizm muhabbetleri bunu gösteriyor, yakında ateizm muhabbeti de yapabiliriz. Çocuklarımızı kınamaya hiç kimsenin hakkı yok, onları bu duruma biz getiriyoruz. Türkiye’nin şuna ihtiyacı var; kimlikler üzerinden siyasete acilen son verilmesi lazım. Özellikle din-siyaset ilişkisinde. Toplum ‘Müslüman toplum’ tamam, ama bunu şöyle bir formülle çözebiliriz: Siyasete dini sokmayınız, dinin ahlakını sokunuz. Dini semboller, dini jargonlar üzerinden meydanlarda mushaf sallayarak, her gün ayet okuyarak, hatim fotoğrafları yayınlayarak, yani dini kullanarak değil, icraatınızla. Cumhurbaşkanı, Başbakan, Bakan, Vali neyse; ‘bu adam kesin dindardır çünkü icraatı böyle gösteriyor’ dedirtecek ahlaki performans sergilemeniz gerekiyor. Toplumun namazınıza, orucunuza ihtiyacı yok, adaletinize ve vatandaşlar arası ayrım yapmadan, şeffaf ve temiz toplum inşa etmenize ihtiyacı var. Müslümanlığı iktidarın eline bırakmamak gerekir, bu konuda İslam’ı çok iyi anlamak, öğrenmek gerekir ki iktidarın yanlışlarına karşı doğruyu ortaya koyabilelim.”
Mehmet Bekaroğlu ve Bülent Arınç da eleştirmişti!
“BANA KALIRSA BU BİD’ATTIR”
Gazeteci Kemal Öztürk’ün YouTube konuğu olan Arınç, her gün camilerden duaların okunmasının insanları İslam’dan nefret ettirebileceği ihtimalini hatırlattı.
Arınç, “Her gün yatsı ezanı okunuyor, camide kimse yok. Cemaat de yok. Ama arkasından aziz kardeşim 15 dakika salavatlar, dualar… Yahu böyle bir şey bir defa olur benim bildiğim. Her gün Mevlid-i Şerif gibi.. Ezanın arkasından öğlen de var böyle bir şey, daha kısa. İkindide de var daha kısa. Yani insanları nefret mi ettiriyoruz, yoksa insanların dini duygularını daha mı canlı tutuyoruz. Bana kalırsa bu bir bid’attır diyorum.” şeklinde konuştu.
BİD’AT NEDİR
Bid’at, Hz. Peygamber’den (s.a.v) sonra ortaya çıkan ve din ile ilgisi olmayan davranışlar anlamına gelir…
Dini özellik taşıyan amel ve davranışlarla birlikte günlük hayatla ilgili olarak sonradan ortaya çıkan yeni uygulamalar, adetler ve düşünceler de bid’at olarak kabul edilmiştir.
MEHMET BEKAROĞLU NE DEMİŞTİ?
“Dinde böyle bir şey var mı; yatsı ezanından sonra sela okumak ve minareden/hoparlörle dua etmek nereden çıktı? Beni arayan bazı vatandaşlar “bize ölümü hatırlatıyor, iyi gelmiyor, yapmasınlar” dedi. Diyanet İşleri Başkanı her konuda bir şey yapmak zorunda mı? @DIBAliErbas icat çıkarma!”
“Her gece yatsı ezanından sonra minarelerden hoparlörlerin sesini sonuna kadar açarak sela okumak ve dua etmek anlamsız bir iş, tarihte böyle bir uygulama yok, dini, ezanı, selayı ve duayı araçsallaştırıyor, değersizleştiriyor bu yapılanlar, buna artık son verilsin!”
Tarafsız