Kimsenin cesaret edemediğini söyledi! Rifat Serdaroğlu: “Biz devri sabık yaratmak istiyoruz; biz hesap sormak istiyoruz”…
Eski Bakan ve Doğru Parti Genel Başkanı Rifat Serdaroğlu, kimsenin cesaret edemediklerini söyledi. Serdaroğlu, “Bizim selam vermeyeceğimiz iki parti var, biri AKP, diğeri MHP. Bizi 40 sene aynı kazanda kaynatsalar kaynayamayız. Bizim hareketimizin çıkışı Atatürk’tür. Varacağı yer de Atatürk ilke ve devrimlerinin Türk devletine yeniden hâkim olmasıdır. İki şartımız değiştirilemez. Anayasanın ilk altı maddesine sadakat istiyoruz. Türk milleti şemsiyesi altında herkes kendi etnik kökeninde özgürlüklerini, kültürünü istediği gibi yaşayabilir ve devlet buna yardım etmek zorundadır. Bunu yaparız. İkincisi, biz devri sabık yaratmak istiyoruz; biz hesap sormak istiyoruz. Devri sabık şimdiye kadar yaratılmadı, her seferinde daha derin yaralar açtı. Hukuk içinde tabii ki… Hesap sorulmazsa, bu milletin paralarını, pullarını çalanlar, bu milletin başını eğenler hesap vermezse bu işin arkası gelmez.” dedi.
Geçtiğimiz günlerde “Cumhurbaşkanı’na hakaret” iddiasıyla gözaltına alınan eski bakan Rifat Serdaroğlu, “Erdoğan’a hakaret” suçlamasıyla açılan davaları, partileşme sürecini ve Erdoğan iktidarını değerlendirdi. Serdaroğlu, gündemi değerlendirdiği söyleşide sert yanıtlar verdi.
Ege Üniversitesi İktisadi ve Ticari İlimler Akademisi’ni bitiren ve Bergama Belediye Başkanlığı, 19, 20 ve 21. dönem İzmir milletvekilliği ile sağlık bakanlığı ve devlet bakanlıkları yapan, DYP’de yerel yönetimlerden sorumlu genel başkan yardımcılığı ve teşkilatlanmadan sorumlu genel başkan yardımcılığı görevlerini üstlenen ve son olarak, Çoban Ateşi Hareketi adlı bir demokrasi platformu oluşturup Anadolu’yu dolaştıktan sonra altı ay önce hareketi bir siyasi partiye dönüştürerek Doğru Parti’yi kuran Rifat Serdaroğlu, gündemi değerlendirdi.
Cumhuriyet’ten İpek Òzbey‘in sorularını yanıtlayan Serdaroğlu,
“Sayın Erdoğan’ın taktiğidir. Bekletir, bizim hareketimizin gelişmesini takip eder, tutuklanmamız mı yoksa serbest kalmamız mı ona yarar, buna göre karar verir.” dedi.
“Türkiye’de bugün hukuk yok…” diyen Serdaroğlu, “AKP’nin son zamanda il ve ilçe teşkilatlarında çalışan hukukçulardan 2 bin 200 kişiyi savcı ve yargıç yaptılar, bunlar hiç sizi dinlemiyor bile. Bir gözü dosyada bir gözü Saray’da” dedi.
Serdaroğlu, Demirtaş’ın derhal serbest bırakılması kararı sonrası “AİHM kararı beni bağlamaz” diyen Erdoğan’a tepki göstererek “Kardeşim seni ne bağlar? Anayasa bağlamaz, yasalar bağlamaz, yargı bağlamaz, TBMM zaten bağlamaz… Ne bağlar?” diye sordu.
Serdaroğlu, “Türk milletinin sorununun AKP olduğunu” ifade ederek “Derhal ve derhal demokratik yolla en erken zamanda yapılacak seçimle mutlaka gönderilmelidir. Kendisinden önceki 11 cumhurbaşkanı nasıl gittiyse o da gidecek. “Ben gitmem”, yok öyle şey. Seçimi kaybettiğin an gideceksin.” dedi.
Söz konusu söyleşiden öne çıkanlar şöyle:
“2007’den itibaren FETÖ’nün savcılarıyla kavga ettim, şimdi AKP’nin savcılarıyla uğraşıyorum”
– Hakkınızda 120’yi aşkın dava açıldığını söylediniz, genellikle cumhurbaşkanına hakaretten mi?
-Davaların açılma sebebi o, hiçbiri hakaret değil. Kendi söylediklerini tekrar etseniz bile dava açıyor avukatları. Belki de geçim kapısı yaptılar bunu, ciddi tazminatlar da ödüyoruz. Eğer mahkemelerde hâkimler orta yaşın üzerindeyse kadın-erkek fark etmiyor, beraat etme şansımız var. Ancak AKP’nin son zamanda il ve ilçe teşkilatlarında çalışan hukukçulardan 2 bin 200 kişiyi savcı ve yargıç yaptılar, bunlar hiç sizi dinlemiyor bile. Bir gözü dosyada bir gözü Saray’dadır bunların. 2007’den itibaren FETÖ’nün savcılarıyla kavga ettim, şimdi AKP’nin savcılarıyla uğraşıyorum. Bu mücadeleyi sürdüreceğim…
“Bizler hata yapmasaydık, Sayın Erdoğan gibi bir insanın bu mevkilere gelmesi mümkün değildi”
– Türkiye’nin hukuk karnesi hiçbir zaman mükemmel olmadı. Herkes kendi zenginini yarattı, herkes kendi adaletini inşa etti. Uzun yıllardır siyasetin içindesiniz. Bugünü daha vahim yapan nedir?
-Geçmiş dönemdeki iktidarlar, içinde benim olduğum hükümetler, partiler dahil, bizler de hata yaptık. Zaten bizler hata yapmasaydık, Sayın Erdoğan gibi bir insanın bu mevkilere gelmesi mümkün değildi. Bizim hatamız var, çok yanlışlar yaptık. Ama hiçbir zaman bu yönetim gibi bir yönetim görmedim. Ben bunlara “utanmazlar iktidarı” diyorum.
“İktidar partisinin içine Perinçek’i de katmak lazım, Bremen Mızıkacıları gibi oldular”
– Siyaset bugün ittifaklarla yürüyor. Siz var olan partilerden birinde siyaset yapmak yerine niye yeni bir parti kurdunuz?
-Türkiye’de 18 yıldır AKP iktidarda. Bir de onun en iyi destekçisi Sayın Bahçeli var. Bahçeli’den İYİ Parti, AKP’den de Deva ile Gelecek Partisi çıktı. Tabii onların niye çıktığını da bilemiyorum. 2019’a kadar başbakanlık, ekonomiden sorumlu bakanlık gibi çok önemli görevlerde bulundu ikisi de… Peki, bir özeleştiri yaptınız mı kardeşim? Neden hiçbir soygunu Türk milletine anlatmadınız? İktidar partisinin içine Perinçek’i de katmak lazım tabii, Bremen Mızıkacıları gibi oldular.
Cumhuriyetin en önemli kurumlarından biri olarak CHP kaldı, onun da tek başına veya ittifak halinde AKP’yi yenebileceğine inanmıyorum. Parti kurmadan önce, Sayın Kılıçdaroğlu’nu da ziyaret ettim. 45-50 dakika görüştük, ona anlattım bu durumu. Bizim daha önce bakan-genel müdür olarak münasebetlerimiz vardı. Hakikaten kendisini çok severim ve saygı duyarım. Dedim ki: “Bu şartlarda muvaffak olamazsınız. Salı gününden salı gününe konuşmaları okuyarak AKP ile mücadele edemezsiniz. Türk milletine iyi anlatmalısınız. Bir tufan geliyor mu, o zaman partinizi Nuh’un Gemisi gibi yapın” dedim. İYİ Parti’ye bakıyoruz… Merkez sağda konumlanması gerekirdi. Ama öyle bir parti oldu ki, Koray Aydın istediği zaman Meral Hanım’ı devirebilir. Biz bunları görünce 2.5 sene Çoban Ateşi Hareketi adı altında Türkiye’yi dolaştık. 74 vilayete, çok sayıda ilçeye gittik.
– Biz dediğiniz kim?
Benim eski siyaset arkadaşlarım. Bugün partide yoklar. Onlardan rica ettim, yeni insanlar girsin dedim. Ben de aday olmayacağım zaten. Büyük kongreye kadar götüreceğim, sonra ülkeyi emanet edeceğim pırıl pırıl gençlere bırakacağım. Türkiye’yi dolaşırken, insanlara “Nedir derdiniz, ne yapalım, ne istiyorsunuz” diye sorduk. “Kurun bir parti” mesajını aldık insanlardan. Bizi merkez sağda siyaset yaptığımızdan beri tanıyorlar. AKP’nin oy havuzunda da en çok bizim oyumuz var. Biz o insanları aldatmadık.
“Bugün Mehmet Ağar’ın, Tansu Çiller’in, Süleyman Soylu’nun nerede olduğuna bakın”
– Tam bu noktada sormak istiyorum: Madem merkez sağı konuşuyoruz. Erkan Mumcu ve Mehmet Ağar’ın hamleleri olmasaydı AKP bugün iktidar olabilir miydi?
-Kesinlikle olamazdı ama Tayyip Bey bu işleri çok iyi bilir. Yıkmayı çok iyi bilir. Bugün Mehmet Ağar’ın nerede olduğuna bakarsanız resmi daha net görürsünüz. Sözüm ona Türkiye’ye hizmet etmiş mafya babalarıyla pozlar veriyor ama biz bunların cemaziyelevvelini biliriz. Bizim yanımıza bile gelemezlerdi, hâlâ da gelemezler. Tansu Çiller nerede, o da Tayyip Bey’in yanında, Süleyman Soylu da yanında. Bunlar merkez sağı patlattılar. Eğer sizin dediğiniz olsaydı AKP iktidar falan olamazdı.
“Bizim selam vermeyeceğimiz iki parti var: AKP ve MHP”
– Varsayalım ki Millet İttifakı size “Gel bize katıl dedi”…
-Bizim selam vermeyeceğimiz iki parti var, biri AKP, diğeri MHP. Bizi 40 sene aynı kazanda kaynatsalar kaynayamayız. Bizim hareketimizin çıkışı Atatürk’tür. Varacağı yer de Atatürk ilke ve devrimlerinin Türk devletine yeniden hâkim olmasıdır. İki şartımız değiştirilemez. Anayasanın ilk altı maddesine sadakat istiyoruz. Türk milleti şemsiyesi altında herkes kendi etnik kökeninde özgürlüklerini, kültürünü istediği gibi yaşayabilir ve devlet buna yardım etmek zorundadır. Bunu yaparız. İkincisi, biz devri sabık yaratmak istiyoruz; biz hesap sormak istiyoruz. Devri sabık şimdiye kadar yaratılmadı, her seferinde daha derin yaralar açtı. Hukuk içinde tabii ki… Hesap sorulmazsa, bu milletin paralarını, pullarını çalanlar, bu milletin başını eğenler hesap vermezse bu işin arkası gelmez.
‘Kardeşim seni ne bağlar?’
– AİHM’nin Selahattin Demirtaş kararı çok tartışılıyor… Bir parti lideri olarak sizin görüşünüz?..
-Sayın Erdoğan diyor ki: “Beni bağlamaz”… Kardeşim seni ne bağlar? Anayasa bağlamaz, yasalar bağlamaz, yargı bağlamaz, TBMM zaten bağlamaz… Ne bağlar? Anayasanın 90’ıncı maddesinin son fıkrası şöyle: Usulüne göre yürürlüğe konulmuş temel hak ve özgürlüklere ilişkin milletlerarası anlaşmalarla kanunların aynı konuda farklı hükümler içermesi nedeniyle çıkabilecek uyumsuzluklarda milletlerarası anlaşma hükümleri esas alınır…” Yargıda da ekonomik kararlarda da bu böyle. O zaman sen bunlara uymak zorundasın. Peki, bu ne zaman konmuş? 7 Mayıs 2004… Kardeşim bunu sen koymuşsun buraya, nasıl uymazsın. Uymak zorundasın…
“Türk milletinin sorunu AKP’dir”
– Türkiye siyasetinin en büyük problemi ne dersek?
-Türk siyasetinin birinci derece sorunu ekonomi ya da dış politika değil ahlaktır. Türk milletinin sorunu AKP’dir. Derhal ve derhal demokratik yolla en erken zamanda yapılacak seçimle mutlaka gönderilmelidir. Kendisinden önceki 11 cumhurbaşkanı nasıl gittiyse o da gidecek. “Ben gitmem”, yok öyle şey. Seçimi kaybettiğin an gideceksin. Biz mutlaka ve mutlaka mal varlıklarından, siyasetin paralı hale gelmesinden ülkeyi kurtaracağız. Milletimiz bize bir yetki verirse mesela biz Hazine yardımı almayacağız.
“Hayır kardeşim, sen şah değilsin, padişah değilsin. Halife falan hiç değilsin”
“Hüda-Par Türkiye’nin en tehlikeli terör örgütlerinden biri. Rus silahlarıyla insanların ensesine tek el kurşun sıkarak öldürdükleri yüzlerce insan var. Bunları herkes biliyor. Ama Hüda-Par’ın başkanı yine Saray’daydı. CHP’ye terörist diyorsun, İYİ Parti’ye terörist diyorsun, HDP’ye terörist diyorsun. E, sen görüştün bunlarla, valilere emir verdin. Ama kimse bunları konuşmasın… Hayır kardeşim, sen şah değilsin, padişah değilsin. Halife falan hiç değilsin zaten.”
Rifat Serdaroğlu, Özbey’in tarikatlarla ilgili sorduğu “Sizin döneminizde de bakanlıklara sızma var mıydı?” sorusuna şu yanıtı verdi:
“Korumanın önünde Çiller’in gönderdiği atama kararını yırttım ve ona da “Çık dışarı” dedim”
-Ben 5.5 ay Sağlık Bakanlığı yaptım… benim en büyük şansım Yıldırım Aktuna’dan sonra bakan oldum. Çok güzel bir kadro bırakmıştı…
Tarikatlar meselesine gelince; onlar kapıyı hep zorlardı. Tek sebep değil ama bu yüzden de bıraktım zaten.
Müsteşarımı değiştirmek istediler. Ben de “Neden değiştirmek istiyorsunuz. Ben memnunum kendisinden. Bakan değiştirmek istiyorsanız değiştirin. Partide görev yaparım” dedim. “Bir şeyini duymadık, çalışkan adam ama falanca isteniyor” dendi. “Kim istiyor” diye sordum. “Yalım Erez istiyor”… Yalım Erez’in bir yakını gelecek oraya. O geldiği takdirde Türkiye’de belli cemaat ve tarikatların Sağlık Bakanlığı’nda etkili olması mümkün olabilecekti. Bu konuda çok direndim. En son bakanlıkta otururken, Tansu Hanım’ın koruma müdürlerinden biri geldi. Bir zarf uzattı, “Sayın Başbakan size gönderdi” dedi. Aldım, açtım, tayin kararnamesini Tansu Hanım kendi imzalamış; benim müsteşarımı alıp diğerini vermek istiyor. Korumanın önünde kâğıdı yırttım ve ona da “Çık dışarı” dedim. Adam dondu kaldı… 10 dakika sonra Tansu Hanım aradı, “Gönderdiğim kararnameyi yırtmışsınız” dedi. “Siz neredesiniz, müsaitseniz geleyim” diye sordum. Konutta beklediğini söyledi.
Kendisine “Yırtarım tabii. Kararname öyle tanzim edilmez. Siz başbakan da olsanız bu Türk devletinin binlerce yıllık deneyimden damıtılmış gelenekleri vardır. Kararnameyi bakan olarak ben tanzim ederim. Size arz ederim, kabul ediyorsanız, cumhurbaşkanına arz edersiniz. Cumhurbaşkanı kabul ederse Resmi Gazete’de yayımlanır ve yürürlüğe girer. Siz benim adıma kararname tanzim etmekle beni yok sayıyorsunuz” dedim. İstifamı verdim, Sağlık Bakanlığı’ndan gittim. Menzilciler, AKP geldiğinden beri Sağlık Bakanlığı’nın büyük çoğunluğuna hâkimdir. Onlardan habersiz hiçbir iş yapamazsınız. Doğru Parti’ye hiçbir tarikat ve cemaatçi giremez. Bunlar anayasaya göre yasak, suç işliyorlar. Allah aşkına bir kişi söylesin bana, şu tarikatlar Türkiye için ne üretti? Yanmaz kefen, uçan takunya satıp Mercedes’e biniyorlar.”